Yıllardır toplumda kadınların kendilerini ‘kirli’ gibi hissetmelerinin, susmalarının, yanlışı kendilerinde aramalarının sebebi aslında ‘tecavüzcüsü’ kelimesinde de gizli.

Geçtiğimiz haftalarda tecavüze uğrayan kadını ‘tecavüzcüsü’[1] ile evlendirmeyi yasalaştırma önerisini ve bu öneriye itirazları konuştuk. Tüm bu konuşmalarda takıldığım bir nokta hakkında yazmak ve bu evlendirme niyetinin kabul görmesini sağlayan medya örneklerinden bahsetmek istiyorum.

Öncelikle bu öneri ve bu öneri yasalaştığı takdirde olacakları konuştuk. Yüzlerce kadın sokaklara inerek buna kitlesel tepki de verdik çünkü kadın dayanışması yaşatır. Uğradıkları tecavüz sonrası başına gelenleri anlatması durumunda ailesinin, çevresinin ve içinde yaşadığı toplumun vereceği tepkilerden çekinen ve yaşadıklarını dillendirmekten vazgeçen kadınların bu durumunu değiştirmek şöyle dursun; bu yasa sesini çıkartan, yaşadıklarını dile getiren kadınların da önüne bir engel olarak çıkacaktı. Yıllardır toplumda kadınların kendilerini ‘kirli’ gibi hissetmeleri, susmaları, yanlışı kendilerinde aramalarının sebebi aslında ‘tecavüzcüsü’ kelimesinde de gizli.

Normalleştirdiğimiz bu kelime, tecavüz eylemini gerçekleştiren erkek ile tecavüze uğrayan kadın arasında bir aidiyet bağı kuruyor.[2] Bir dil pratiği gibi yansıyan şey aslında eylemi gerçekleştiren erkeği, eyleme maruz kalan kadının ‘sahibi’ konumuna sokuyor. Şöyle ki ‘tecavüzcüsü’ kelimesi “Kimin tecavüzcüsü?” sorusunu akla getiriyor ve bu sorunun cevabı da “O’nun tecavüzcüsü” şeklinde cevaplandırılabiliyor. Tecavüz eden kişinin başka bir kişinin bedenine rızası olmadan, izinsiz müdahalesini, ‘tecavüzcüsü’ kelimesi arada kurduğu resmi olmayan aidiyet bağı ile meşrulaştırmış oluyor. O bedenin ve o bedene sahip olan kadının ‘sahibi’ tecavüz eylemi ile tecavüz edeninmiş gibi bir algı yaratılıyor. Bu eyleme maruz kalan kadına bir aidiyet hatırlatılıyor. O nedenle ‘tecavüzcüsü’ değil , “tecavüz eden kişi” ifadesi kullanılmalıdır.  Bu yasa önerisi de resmi olmayan bu aidiyeti evlilik yolu ile resmileştirme çabası idi. Tecavüz eden kişinin, eyleminin sonucuna katlanmak yerine tecavüz ettiği kadına evlilik yolu ile tahakküm kurmasına izin verilmesinin yolu açılacaktı.

Buna bağlı olarak ‘tecavüzcü’ kelimesinin kullanımını da kabul edemiyorum. Çünkü ‘tecavüzcü’ kelimesi tecavüz eylemini bir meslekmiş gibi tanımlıyor. Boya yapan kişiye ‘boyacı’ denmesi gibi tecavüz eden kişiye ‘tecavüzcü’ denmesi. Bunun temelinde Yeşilçam’da karşımıza çıkan ‘Tecavüzcü Coşkun’ karakteri de yatıyor denilebilir. Coşkun Göğen oynadığı pek çok filmde, filmdeki kadın karakterlere tecavüz eden bir erkeği canlandırmıştır. Bu nedenle ‘lakabı’ ‘Tecavüzcü Coşkun’ olarak kalmıştır. Göğen’in bu lakap ile anılması, röportajlarda ya da magazin programlarında konuşulurken esprili bir dille aktarılmış ve dahası bu lakabın kendisi bir espri unsuru sayılmıştır. Başka bir deyişle, Coşkun karakterinin ‘işi’ tecavüz etmek gibi tanımlanarak günümüze gelmiştir. Bu nedenle ‘tecavüzcü’ kelimesini de sevmiyorum. Çünkü bir iş pratiği olarak tecavüz eylemini gerçekleştiren erkeklerin ‘yanlış’ bir şey yapmadığı imajını canlı tutuyor. Başka bir deyişle gece geç saatte, sokakta yalnız başına dolaşan bir kadın olursa mesleği ‘tecavüzcülük’ olan bir erkek, tecavüz ederek yani sözde ‘mesleğini icra ederek’ bu kadına haddini bildiriyor, doğruyu öğretiyormuş hissini yaratıyor.

Tecavüz eden ile tecavüze uğrayan kadının evlendirilmesinin kadın açısından olumlu olacağı inancını yaratan medya pratiklerinden biri olarak Harika Avcı’nın Alışırım filmini inceleyebiliriz. Filmde Harika Avcı güzel, alımlı bir kadın ve bir grup tarafından kaçırılarak bir eve kapatılıyor. Bu erkekler birkaç gün boyunca sırası ile Harika Avcı’nın canlandırdığı karaktere tecavüz ediyorlar. Filmin adı bile aslında durumu özetliyor. Öyle ki Harika Avcı’nın karakteri kendine tecavüz eden erkeklerden biri olan Hakan Ural’ın canlandırdığı karaktere aşık olur. Ve tüm o başına gelenleri unutur, yaşadıkları daha katlanılabilir hale gelir.

Bir başka örnek de yine Yeşilçam’dan bir film ve bu filmle aynı adı taşıyan, geçtiğimiz sezonlarda ekrana gelmiş Fatmagül’ün Suçu Ne? dizisi. Filmi ve diziyi incelemeden önce belirtmem gereken bir şey var. Hikayenin dizi versiyonu bir noktada kadın ve LGBTİ hareketlerini ekrana taşıdığı için ve filmden farklı olarak hakkını arayan bir kadını ekrana getirdiği için alkışı hak eden bir yapım. Ancak bu tür yapımlar kadınların kendilerine tecavüz eden ile kuracakları ‘mutlu’ bir hayattan başka bir hayat sunmadıkları için bahsi geçen bu yasa önerisi kadınların hayatını ‘kurtaracak’mış gibi sunulabiliyor.

Bu filmin de dizinin de temel konusu şu idi: Genç bir kadın sahilde dolaşırken bir grup erkeğin tecavüzüne uğruyor. Bu sırada aktif olarak tecavüz etmeyen ama tecavüz ortamı yaratan ve de tecavüzü engellemeyen bir erkek de var. Diğer erkekler zengin oldukları için bu durumdan kurtulurken, tecavüz etmeyen ama tecavüzü durdurmayan fakir erkek ise kadınla evlenmeyi kabul ettiği için serbest bırakılıyor. Bu durumun sınıfsal boyutunu da görmemiz açısından yerinde bir örnek. Çünkü bu öneri yasalaşsaydı belki de parası olan tecavüz eden erkekler bu suçtan kurtulmak için bu yapımlardaki gibi bir yol kullanabilirlerdi.

Öte yandan yapımların bu yasa önerisi ile bağı ise şu: İki yapımda da Fatmagül başta bu erkeklerden uzak dursa da ya da film örneğinde olduğu gibi erkek Fatmagül’e hayatını mahvettiği için öfkeyle davransa da (çünkü evlenerek aslında Fatmagül’ü ve hayatını kurtardı), yapımların sonunda kadın ve erkek birbirine aşık oluyor ve sonsuza kadar mutlu yaşıyorlar. Evlilik, tecavüze uğrayan kadının ‘mahvolan’ hayatını kurtarmak için bir çözüm önerisi olarak sunuluyor.

Sonuç olarak, bu medya pratikleri gibi gündelik hayatımızdan siyasi önerilere kadar erkek ister canavarlarla mücadele ettirilsin (beyaz atlı prensler, romantikleştirilen tacizler[3]) isterse tecavüz gibi bir eylem gerçekleştirsin (canavarın kendisi olsun), her durumda kadını koruyan/kollayan ve kurtaran olarak karşımıza çıkarılıyor. Kadınların kendi istedikleri hayatı kendi istedikleri gibi yaşayabilecekleri yasal ve sosyal ortamların yaratılması yerine onları bir aileye ya da bir erkeğe mahkum etmenin türlü yolları bulunuyor. ‘Tecavüzcüsü’ kelimesi de kadınların sahibi, ait oldukları yer olarak erkekleri hatırlatan bir kelime olduğu için kullanmaktan kaçınmamız gereken bir kavram olmalı.

*  Bu yasa önerisi tartışıldığı günlerde Facebook’ta yazdığı ileti ile bu konuda beni düşünmeye iten arkadaşım Damla’ya teşekkür ederim.

İngilizce çevirisi için / For the English translation

[1] Yasa önerisi bu kelime ile tartışıldığı için, başlarken bu kelimeyi kullandım.

[2]  Bu yasa özelinde yazdığım için tecavüz eden erkek ve tecavüze uğrayan kadın diye sınıflandırıyorum. Farklı örneklerinin olduğunun farkındayım. Kemal Ördek davası gibi. Ayrıntılı bilgi için bakınız: http://bianet.org/konu/kemal-ordek, erişim tarihi 08.12.2016.

[3] Bu kavramı tartıştığım başka bir yazı için bakınız https://catlakzemin.com/romantiklestirilen-taciz-yeni-model-erkekler/ erişim tarihi, 08.12.2016.

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.