Belki de unuttukları ve bizim güçleneceğimiz yer de aynen o dost meclisleri. Biz de konuşuyoruz, dayılar!

Biz artık yorulduk. Gün aşırı hiç tanımadığım ama takipleşecek kadar çok sayıda ortak ve güvenilir tanıdığımız olduğu için takipleştiğim “amca”, “abi”lerden gelen mesajlardan/ etkileşimlerden yoruldum artık. Sol mecralardan şöyle böyle adını bildiğim, belki bir iki dayanışma grubunda karşılaştığım, bir sürü ortak “solcu” arkadaşımın olduğu bu amcalardan zırt pırt günün her saatinde gelen ve artık ne olduğu belirsiz mesajlardan yoruldum.

Kimisi hikayeme yorum atıyor bir iki kere, cevap vermemişim, bir dahaki cevap atışında gene görüyorum ki kaç seferdir yazmış. Ve ısrarla devam ediyor. Kimi Facebook’tan yazmış “Nasılsın?” diye, sonra arkasına birkaç tane “başparmak havaya” işareti yollamış. Cevap vermesem de sürekli gelen karikatür fotoğrafları, arka fonunda çiçek böcek önünde özlü sözler olan anlamsız resimler… ve bu şekilde ilerleyen düzenli “minimal” tacizler.

Ortak noktaları kendini solcu, sosyalist olarak tanımlayan, çeşitli mecralarda adı sanı biliniyor olan, yaşça büyük erkekler olmaları ve tabii sosyal medyayla tanışmış olmaları.

Sosyal medya hayatımıza girişiyle bize yeni kapılar, yeni iletişim olanakları, yeni mecralar, yeni iletişim biçimleri açtı. Kendi sosyal ortamımızda kolayca ulaşamayacağımız yüzlerce insana sosyal medya aracılığı ile, Facebook grupları, Instagram vs. üzerinden ulaşabiliyoruz, fikir paylaşabiliyoruz veya halihazırda tanışıklıklarımızla iletişimde kalabiliyoruz. Yanısıra sosyal medya kaybolan eski sepya fotoğraflara da unutulan mektuplara da çare buldu. Artık instagrama atıp senelerce saklayabiliyoruz o anıları da. Ama işte bir başka boyutuyla da özel hayatımızın bir parçasını takipçilerimize—bizi tanıyan ya da tanımayan ama kendi kararımızla hesabımıza aldığımız kimselere—açmış bulunuyoruz. Tabii bu ne kadar kendi kararımız, sorgulanır. Bazen ayıp olmasın diye arkadaşlığını kabul ettiğimiz aile bireyleri, uzak tanıdıklar hep oluyor. Kabul etmesen başına kakan, etsen sosyal medyadaki paylaşım özgürlüğünün üzerine gene bir toplum baskısı dayatan hesaplar.

İşte bu “amca”lar, “abi”ler ya böyle hesaplardan ya da “Büyüktür, ne çıkar ki,” diye kabul edilmiş hesaplardan. Düzenli olarak gönderi sakladığım ama inatla, ısrarla bir yerlerden mesaj atmayı başaran, kendi sosyal medyasından da “abi”cilik oynayan hesaplar.

Ben bu “amca”larla sol politik ortamlarla tanıştığım gün tanıştım. İlk tepki mesajımı çok net hatırlıyorum, “Amca, 97’liyim ben,” yazmıştım. “Özür dilerim, kardeşim,” diye de bir cevap gelmişti. O günden beri bitmedi bu “kardeşim”, “dostum”, “yoldaşım” ayağına yatmalar.

Uzun süredir devam eden bu tacizler hakkında ben tabii ki kimseyle de konuşamadım. Bunun adının taciz olduğunu fark etmem bile birkaç sene sonrası. Ne diyeceksin ki, herkesin el ense olduğu adama laf mı edeceğim? Yok. Etsem zaten kaç yazar, edinilecek tutumun ona değil bana karşı olacağını biliyorum. Çünkü bu mesajlar son derece sinsice atılmış sanki hiçbir taciz ibaresi yokmuş gibi gelen mesajlar. Arka fonunda rakı olan önünde özlü söz olan bir resim göndermiş bana, gecenin üçünde. Taciz desen, “Ne alaka, kardeşimle gördüğüm güzel bir sözü paylaştım,” diyecek. “E rahatsız oluyorum,” desen, “Sen de amma abarttın, atmayız bir daha,” diyecek.

Olan benim onun itibarını zedelemeye çalışmış olmam gibi bir yaftayı üzerime yemem olacak, başka birileri bana tavır alacak. Olacak bitecek, aynı tutum başka kadınlara karşı devam edecek.

Ben bu tacizlerden kurtulmak adına yapabileceğim hiçbir şey yok diye düşünüp çözümü sol ortamlardan uzaklaşmakta bulmuştum. Görüşmeyi kestim insanlarla, bir süre eve kapandım, sosyal medya detoksu yaptım. Çünkü bu mesajlar taciz olmanın ötesinde bir noktaya gelmişti ki artık ben kendimden utanıyordum. O “amca”lar bana her mesaj attığında ben utanıyordum. Kimseye anlatamayacağımdan, anlatsam açıklayamayacağımdan, açıklamaya çalışsam suçun bana atılacağından, “Sen de yüz vermişsin,” gibi tepkiler alacağımdan korkuyordum.

En sonunda bir arkadaşımla bunu konuştuğumda aynı şeylerin ona da olduğunu öğrendim. Alelade bir “solcu abi”miz, kadın arkadaşı görse tanımayacak, selam vermeyen etmeyen birisi aslında ama sosyal medyadan mesaj atarken hiç çekinmiyor. “İfşa edelim,” dedim. Sonra hemen aklıma o mesajların sinsiliği geldi. Olan bize olur. Gerek yok.

Hele ki bu amcalar, abiler, her biri örgüt içlerinde toplumsal cinsiyet atölyeleri alan, ister istemez toplumsal cinsiyet okuması yapan kişiler. Toplantılarda asla yanlış konuşmayan, en politik doğrucu, geçmişinden, mücadelesinden ötürü hep saygı gören, en çok kadını seven ama işçi kadını daha da çok seven amcalar… “Yoldaş”ına laf gelse laf edeni köşede kıstırıp hakkı neyse veren “abi”ler. Ne var ki, birdenbire seninle sosyal medyada karşılaştığında bir düşünesi geliyor seni, gecenin üçünde hiç iletişimi olmayan sana bir mesaj atası geliyor, bir tanışıklık kurası geliyor, gördüğü “komik” karikatürü paylaşacak kimsesi yok ya, sana atıveriyor.

Peki biz ne yapıyoruz? Görmezden geliyoruz bazen, bazen çok ayıp olmasın diye geçiştirmelik bir cevap yazıyoruz, bazen çaktırmadan sessize alıyoruz, sorunca da “A görmemişim,” diye geçiştirmeye çalışıyoruz. Bu basit bir “hayır diyememe” durumu değil bu yönüyle. Hayır diyoruz aslında. En basitinden ısrarla gelen mesajlara cevap atmamamız bir davet değil. Bunlar da bizim “minimal” savunma mekanizmalarımız belki de. “Minimal” tacizlere karşı, “minimal hayır”larımız. Çünkü taciz desek inandıramayız, değil desek kendimizi kandıracağız.

En sonunda tepemiz atınca da bazen yazıyoruz o amcalara. “Yeter artık, dostun değilim, kardeşin değilim,” diye. Komik midir, bilmiyorum, ben hep engeli yiyorum karşılık verip tepki gösterince. Sanki suçlu benim, engeli basıyor. Engelledi ya beni, sanki ben taciz ettim de onun gram suçu yok. Tekrardan beni utandırmaya, beni suçlu hissettirmeye çalışıyor—çünkü engelleyen taraf o. Ben artık ona yazamam, o istese açar engeli, yazar.

He, işte onun dost meclisinde lafım geçince de adım “Manyak kadın bana tacizci dedi,” diye geçecek. Bu sözde pro-feminist, feminizmi destekleyen arkadaşlar dost meclisine girince işler bir anda değişecek, muhabbet bir anda erilleşecek. Kimler kimlerle neler yapmış, hangi kadın kimin takip isteğini kabul etmiş de Instagram’dan atılan mesajlara cevap vermiş, kim de artık aşırı feminizmin bokunu çıkarıyormuş, o kadarı da taciz sayılmazmış da biz abartmışız… Bizim arkamızdan konuşulacak, biz toplantıdaki “feminazi”lermişiz, “Kadınlar da çok abartıyormuş bazı meseleleri,” “Biz de feminizme hak ettiğinden çok değer veriyormuşuz,” ki bunlar daha hafif olanları. O dost meclisinde biz varsak geliyor bunlar. Hele ki o dost meclisinde biz yoksak yapayalnızız.

Ama belki de unuttukları ve bizim güçleneceğimiz yer de aynen o dost meclisleri. Biz de konuşuyoruz, dayılar! Sizin attığınız o mesajlar, o saçma sapan fotoğraflar/ resimler, bir gece sarhoşken yanımıza gelip ettiğiniz boş lafları biz de konuşuyoruz. Siz yaptıklarınız yanınıza kalıyor sanıyor olabilirsiniz ama artık etrafınıza daha dikkatli bakın, karşınıza aldığınız her kadın o minimal tacizlerinizden haberdar. Artık sizin de ayağınızı denk alma vaktiniz geldi de geçiyor.

 

2 YORUMLAR

  1. Karsilikli duygusal yahut cinsel etkilesim hezaman gerceklesmeyebiliyor. Ben istemedigim bir kimseden mesaj yahut sozlu /fiziksel yaklasim geldiginde once izlenimimi dogrulatip sonra acikca kendimi ifade ediyorum. Sayet dikkate alinmazsam (kisi rica ettigim halde istenmeyen hareketlerine devam ediyorsa misal) teşhir ve uygun gordugum diger yontemleri kullaniyorum. Bunlari yaparken stress hissediyorum. Yapmasam daha az stresli degil. Yazari pasif kalmaya iten kaygilari anlayabilgidimi dusunuyorum.

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.