Siyasal Bilgiler Fakültesi de bir erkekler cemiyetidir. Ben entelektüel adam payımı bu okuldan aldım. Elbette ona özgü olmayan, ama adına da yakıştırmaya korktuğumuz bir yan.

Çeviri önerimiz: “En sevdiğim mevsim kuşların göçtüğü degil, patriyarkanın çöktüğü mevsimdir”

“Sizin alınız al inandım
Morunuz mor inandım
Tanrınız büyük amenna
Şiiriniz adamakıllı şiir
Dumanı da caba
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız”[1]

 

Efendim sizin de takdir edeceğiniz gibi her yerin erkekliği kendine müstesnadır. Her kadın da kendi yaşadığı yerin erkeklik hikâyelerini bilir, bilmekle kalmaz, o iklimde bizzat yaşamak zorundadır. Ama bana sorarsanız okumuş adamın erkekliği ayrı bir hikâyedir. Bunun temelde iki sebebi vardır. Okumuş erkek sizi “entelektüel laflarıyla” her adımda köşeye sıkıştırmaya çalışır. Elbette bu durum “normal” bir iletişim olmadığı için burada konu edilmiştir. Buradaki çaba çeşitli klişeler etrafında sizin, feminizmin aslında ne kadar çelişkili ve saçma bir ideoloji olduğunu kabul etmenizin beklendiği bir laf uzatma edimine dayanır. Bu kabul gerçekleşmediği sürece ciddiye alınmadığınız gibi feminizme dair öz eleştiri ile başlamadığınız bir konuşmada masada eşit bir özne bile sayılmazsınız. Dolayısıyla bir ideolojinin “gözünü kör ettiği” biri olarak “senle de konuşulmuyor yea!” şeklindeki tepkilerle muhatap olursunuz.  Eğer öfke hissetmeye başladıysanız daha fena! “Ne kadar tepkilisin!”, “Çok duygusal yaklaşıyorsun”, “Canım ben öyle erkek miyim?” şeklindeki cümlelerle artarak gelmekte olan ciddiyetsizlikle birlikte adeta öfkenizin üzerine benzin dökülmüş gibi hissedersiniz. Ve son aşama: adeta sosyal bilimler ilkokul kitaplarında işe yaramadığı düşünüldüğü için en son ünitelere bırakılan, en sona bırakıldığı için de öğretmen tarafından bile ciddiye alınmayan dönem sonu konuları gibi bir şey halini alır feminizm masada. Artık komikli şakalı bir şeydir. Sesinizi bastırmaya çalışan erkeklere hâlâ bir şeyler anlatmaya çalışmayın, dönem bitmiştir. Bırakalım eğlenip, dağılsınlar.

Karşılaşılan çoğu sohbetteki bu sinir bozucu halin dışında “okumuş” erkekle muhatap olmanın daha kötü bir yanı var maalesef. Bu erkeklerin çoğu kendini bir anlamda “sosyalist”, “solcu”, bir şekilde “muhalif” olarak tanımlamaktadır. Yani bu tanımı sorgulamayacağız. Birlikte politika yapılır. Bir şekilde başka bir dünyayı hayal eden insanlar topluluğu diyelim biz buna,  bu amaçla bir araya geldiğinizi bilirsiniz. Hatta öyle anlarda feminist olduğunuz aklınıza bile gelmez. Sonuçta insan sürekli kendine “kadın” olduğunu hatırlatmaz. Hatta hatırlamak da istemez çoğu durumda, eşit bir özne olarak kurar kendini, “insan” olarak mesela. Birileri gelip hatırlatıncaya dek. Tacize uğradığınızda, söz hakkınız gasp edildiğinde, birisi hayır sözünüzü kabul etmediğinde, bir şekilde ayrımcılığa uğradığınız anda hatırlar ve öfkelenirsiniz. İşte okumuş erkekler konusunda asıl kötü olan kısım budur. Siz bir şekilde aynı yolda yürüdüğünüz birinden bu tepkiyi aldığınızda daha fazla incinirsiniz. Dost bildik dağlara karlar yağar, sen de mi Brutus diyesiniz gelir.

Yine böyle akşamlardan birindeyiz. Erkek arkadaş üzerime üzerime gelmekte. Konu neydi onu bile hatırlamıyorum. Yeni şaka öğrenmiş: “feminazisin sen” diye suratıma gülmekte. Bir dakika şimdi. Eee 10 dakika önce büyük bir akademik ciddiyetle Deleuze tartışılıyordu ama ondan önce İran Sineması çok iyiydi falan… Biz bu seviyeye hangi ara geldik. Evet, sorsan bazı şeylerin “kültürel” olduğunu söylerler, sorduğum çok oldu, bu erillik değil canım, sadece taşralı onlar, ben elitist miyim ne?

Yok canım. Sanki benim kültürel kodlarım hiç yoktu da bir çeşit kimlik bunalımı neticesinde, feminist olmayı seçmiştim, mor renk güzel, kimlik olarak da “dolaşım değeri” var diye. Yok, arkadaş, benim için feminizmin bir hayatta kalma stratejisi olduğunu anlamadığın sürece ne konuşabiliriz. Tamam, sor, her soruya cevap vereceğim, söz. Ama önce sen şunu söyle bakalım: sevgiline neden fiziksel şiddet uyguladın? Bunca muhalifliğinin arasında,  bana onca Deleuze anlatacağına hiç mi erkeklikle ilgili bir şey okumadın? Üstelik Siyasal’da, Kadın Çalışmaları Bölümü’yle aynı bahçedeyken, merak edip derse de mi girmedin? Kendinle ilgili bir şey hiç mi sormadın?

Siyasal Bilgiler Fakültesi de bir erkekler cemiyetidir. Ben entelektüel adam payımı bu okuldan aldım. Elbette ona özgü olmayan, ama adına da yakıştırmaya korktuğumuz bir yan. Bu durum maalesef masa başında edilen sözlerle de sınırlı değil. Onca yıllık eğitim hayatım boyunca birçok şiddet ve taciz vakası duydum, tanık oldum. Karısını döven öğretim elemanı, sevgilisini barda saçından sürükleyen doktora öğrencisi, tokat atan lisans öğrencisi, ilişkiyi bitirdiği için kadını kız kardeşine zarar vermekle ile tehdit eden yüksek lisans öğrencisi… Bunları konuştuğumuzu hatırlamıyorum. Sizin aranızda konuştuğunuzu da sanmıyorum. Teoride her şey güzelken pratik niye bu kadar farklı? Korumaya çalıştığımız yaşam alanımız olan bu yerle ilgili aramızdaki ilişkileri konuşmayacak mıyız? Fakat burada bahsedilen olaylar kolayca fark edilebilen durumlar. Ya farkında olmadan yaptıklarımız? Erkekliği bir takım imtiyazlara sahip olmak hali olarak tanımlarsak eğer, bir kadına söz hakkı tanımamaktan, korunma sorumluluğunu almamaya,  ilişkide eşitlikçi davranmayı bilmemeye, şiddetin en ağır versiyonlarına dek uzanan bir skalada farklı boyutları olduğunu da söylemeliyiz.

Kendi adıma feminizmden anladığım şey; toplumsal, sınıfsal her türlü hiyerarşiye karşı olmaktır. Sadece karşı olmak değil, kişisel konumunun farkında olmak, hiyerarşinin hangi basamağında olduğunu yer, zaman ve kişilere karşı konumu sürekli sorgulamaktır. Hangi alanda hangi imtiyazlardan faydalandığının sürekli farkında olmaya çalışmaktır. Biliyorum ayrıcalıklar vazgeçilmesi zor şeylerdir. Ama kendi hayatımızda bir şeyleri değiştirmeyen teorilerle, ideolojilerle nasıl başka bir yaşam hayal edebiliriz ki?

O sebeple diyorum, konuşalım. Ama belki önce sizin anlatmak istediğiniz hikâyeleriniz vardır, yüzleşmek istediğiniz imtiyazlar. Böylesi daha dürüst ve kolay olacak.

Muhabbet masada devam ediyor, “Suriyeli erkeklerin erkekliği” tartışılıyor iştahla. Bir erkeklik varsa kesin burada değildir, özne biz değilken de belli ki konuşmak çok zahmetsiz ve lezzetlidir.

 

 

[1] Turgut Uyar, Tel Cambazının Tel Üstündeki Durumunu Anlatır Şiirdir

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.