Farklı evlerin içini görebilmek, oranın bir ev olup olmadığını değerlendirebilmem için bir şans olur adeta. Bir fotoğraf karesi olarak belleğime aldığım o evlerin içinde insanlar kendini nasıl hissediyor acaba?
Akılalmaz günlerin içinde, daha ne kadar süreceği belirsiz bir tutukluluk halindeyiz. #EvdeKal çağrılarına uyduk ve sokaklarda değiliz, bir süre daha, belirsiz.
Peki gerçekten “ev”lerimizde miyiz? Çocukluğumdan itibaren kafamı kurcalayan ev tanımı şimdi ulu orta, zamanımın en bol olduğu şu dönemde öylece ortada duruyor. Bakışıyoruz.
Neresidir ev?
Tanım 1 – Uyuyup uyanabildiğimiz, mutfağında yemek hazırlayabildiğimiz, her metrekaresine basabilme ihtimalimiz olan bir alan. Otel gibi kullanıyoruz dediklerimizden. Hayatın akışını sokaklarda, tanıdıklarla yakalamaya çalışırken daha az dönülmesi makbul olan yerler.
Tanım 2 – Evlilik hazırlıkları yaparken bir yandan çılgıncasına mobilya alışverişleriyle donattığımız, yeni bir beraber yaşama alanı. Yeni bir başlangıç, yepyeni bir sayfa yerleri. Buralara çok özenilir, modasına uygun dekorasyonları besleyen dergilerden ev kırıntıları araklarız.
Tanım 3 – Doğduğun, büyüdüğün, ağladığın, başına vurula vurula olgunlaştığın anne – veya bazılarına göre baba – evidir. Bir anne ve/veya babayla büyüyenlerimiz için bu evden ayrılışın seremonisi yıllarca duygu dağarcığına işlenir. Finalde bazen gözyaşlarıyla kesilen kırmızı kurdele olur bazen de çıkıp başka bir şehirde okumaya giden bir çocuk işte, sadece.
Araya durdurucu bir düşünce karışıyor, mani olamıyorum. Ev dediğimiz yer, yaşamdaki kendini arayışın kadar doğal ve bilinmez bir şey olabilir mi?
Ev hangi eksiği giderdiğimde, hangi kesiği tedavi ettiğimde, hangi kopuşun ucunu bulup birleştirdiğimde tamamlanmış olacak?
Çocukluğumdan bu yana hiç bilmediğim şehirlerin içinden arabayla geçerken ışıkları yanan evlerin içine bakarım hep. Eğer perdesi de açıksa çok mutlu olurum vallahi, büyük bir merakla görebildiğim kadar anı gözlerimle kaydetmeye çalışırım. Farklı evlerin içini görebilmek, oranın bir ev olup olmadığını değerlendirebilmem için bir şans olur adeta. Bir fotoğraf karesi olarak belleğime aldığım o evlerin içinde insanlar kendini nasıl hissediyor acaba?
Neyi aradığını bilmeyen bakışlar bir sonraki eve yönelir.
O zaman, yoksa, acaba bir ev?
Tanım 4 – Ev kendimizi huzurlu hissettiğimiz yerdir.
Çoğu zaman huzursuz isek yine de evde miyizdir?
Huzurun ifadesi en sık dönüşebileni. Hiçbir yere, hiçbir alana, hiçbir kişiye emanet edilemeyenlerden. Sahi, hayatta gerçekten kimsesi bulunmayan veya bakacak durumda kimsesi ol(a)mayan yaşlıların bir arada kaldığı yerlere huzurevi denir. Sahi ya, neden?
Tanım 5 – Ev kendimizi güvende hissettiğimiz yerdir.
Çoğu zaman güvende hissetmiyorsak yine de evde miyizdir?
Evinde kocası tarafından işkence gören, canice öldürülen kadınlar gerçekten evinde midir o zaman?
Las Vegas’ta bir otoparkın yerlerine çizilen, beyaz çizgilerden oluşan kareler var. Sosyal mesafeye göre hesaplanmış, güvenli aralıklı çizgiler bunlar. Çatısı olan bir yeriniz yoksa bu çizgilerin paralel uzaklığı güvenli.
İstanbul’da şimdiye kadar sokaklarda yaşamış, şimdi ise korona sağ olsun spor salonlarına yerleştirilen ‘evsiz’ insanlar da artık güvenli bir yerde.
Kendilerini ‘evde’ gibi hissedebilirler artık, diyebilir miyiz?
Tanım 6 – Klasik bir romantik olarak “Ev sevdiğimizin yanıdır.” diyebilir miyiz peki?
Herhalde en kolaycı sığınak bu. Çünkü bazen birçok soru işaretinin cevabı tek bir bedende zuhur etmiş gibi gelebiliyor. “Gelsin artık!” isteniyor veya.
Ben Tanım 6’da çok ısrar ettim, ne yazık. Uzun dönem yaşadığı yerden uzakta kalmak zorunda olan sevdiğime, ‘Ben buradayım, kendini evinden uzakta hissetme diye geldim’ demiştim. Hayatımdaki en büyük darbeyi yine o evde aldım.
Çoğumuzun en büyük dersini, ev olduğuna en çok inandığı yerden aldığı gibi.
Bu süreç bitecek. Şimdilerde çok dönen haliyle her şey aslında sorunlu olan normale dönecek. Bizler yine sokağa çıkabilen ama gece olduğunda “eve” dönen insanlar olacağız.
Şimdilik, #EvdeKal.