İtaat etmeyen kadınların haklı mücadelesiyle sarsılan eril tahakküm, iktidarını saldırganlaşarak pekiştirmeye yelteniyor. Tecavüzü meşrulaştırmak üzere yapılan hashtag paylaşımları da bu kırılmanın bir tezahürü.

Judith Bernstein, Birth of the Universe #2 (2013)

Birkaç gün önce bir video ile karşılaştım. On beş on altı yaşında olabileceğini tahmin ettiğim bir erkek, dört yıl önce üç yaşındaki bir kız çocuğunu çikolata ile kandırıp kümeste tecavüz ettiğini anlatıyor. Muhtemelen bunu yaptığında on bir yaşlarındaydı. Cinsel bir oyun olarak da görülebilecek bu durum, onlu yaşlardaki çocuğun dilinde büyük bir başarı edasıyla anlattığı bir tecavüz edimi olarak nasıl yer buluyor? Tecavüz ne zamandan beri övünülecek bir şey oldu?

Bunu izledikten sonraki bir-iki gün içerisinde sosyal medyada 12 Nisan’ın tecavüz günü olmasına yönelik hashtag’li paylaşımlar vuku buluyor. Mor Dayanışma’nın sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımın altına bir zat “İstanbul Sözleşmesinden sonra erkekler olarak kadın avına çıkacağız,” yazıyor.

Tabii ki dehşetle takip ediyorum olanları. Ancak şunu da biliyorum, bu bir tesadüf değil. Tam bir doxa etkisi. Nedir bu doxa? Bourdieu, doxa’yı toplumda yerleşik hâkim kanaatler bütünü olarak ele alır. Doxa alanın yapısallığını, toplumsal faillerin gözünde normal ve doğal kılarak meşrulaştırır. Böylelikle doxa etkisi altındakiler alandaki örtük tahakküm ilişkilerini ve eşitsizliklerini yeniden üretir.

Toplumsal alanın cinsiyetler arası ilişkiler bakımından eşit olmadığının altını çizen ve bunun nedenlerini örgütlenmiş olarak daha çok kitleyle paylaşabilen feminist hareketin, eril tahakkümün meşru alanında kırılma etkisi yarattığı çok açık. Dolayısıyla feminist hareket, doxa alanın hükmedenler tarafından şekillendirilmiş normal ve doğal kabul edilen meşruiyetini tehdit eder yeni bir güç alanı yaratıyor. Mevcut iktidarların aileyi kutsayan, çocuk sayısını arttırmayı teşvik eden, kürtaj karşıtı söylemleri ve son dönemde özellikle LGBTİ+ bireyleri hedef alan tutumları, doxa alanın tahakküm ilişkilerinin sonucudur; bunlar, feminist hareketin gücü ile kırılmaya başlıyor. Toplumda boşanma oranının arttığı, evlilik ve üreme yaşlarının ertelendiği ve azaldığı, LGBTİ+ bireylerin kamusal alanlarda daha çok görünürlük kazandığı, kadınların üretime katılarak ekonomik ilişkilerde mekân ve zaman tasarrufunun etkin bir parçası olduğu bu zamanları, tarihin eril tahakkümün çatırdamaya başladığı yıllar olarak yazmayacağını kim söyleyebilir?

Sonuç olarak kadınların haklı mücadele alanının on ikiden vurduğu eril tahakkümle şekillenmiş erkek, karşısında itaat eden bir beden görmediğinde saldırganlaşarak iktidarını keskinleştirmekte.

Buradan yazının dikkat çektiği iki konuya dönersek durumun kaygı verici bir boyutta olduğu aşikâr. İktidarlar, varlığını sürdürebilmek için tarih boyunca insanlık onuru adına utanç verici kararlar vermiş ya da burada olduğu gibi kendi imal ettikleri tabanlarından gelen hiçbir şiddet fiiline yaptırım uygulamamıştır. Tecavüzün meşru bir günü olabilirmiş gibi yığınlar tarafından hashtag’lenmesi ya da malum zihniyetle şekillendiği belli olan erkeğin, yaptığını normal ve kabul edilebilir bir şeymiş gibi anlatması, ayrıca bu ve benzeri dışavurumlara yönelik caydırıcı yasaların olmaması, koruyucu sözleşmelerin ise feshedilmesi nasıl bir alan oluşturulmaya çalışıldığının göstergeleri aslında. Elbette doxa etkisinin dışına çıkmak, onun kodlarını ve bu kodların, kanaatlerin bedenler üzerindeki tahakkümünü bir anda görünür kılmak mümkün olamayabilir. Ancak patriyarkal sistemin yüzyıllardır pasif, itaat eden konuma ittiği her türlü dişil beden artık aktif bir beden üretimi ile varlığını kamusal alana taşımakta. Böylece yerleşik hâkim normları yapısöküme uğratmakta.

Kederlenmek, suçluluk duymak, umutsuz hissetmekle hiçbir yere varılamadığını çoktan öğrendik. Rosa Luxemburg’un da değindiği gibi üzüntüme değil haklı öfkeme sahip çıkıyorum. Biz kadınların söyleyecek daha çok sözü var. Belli ki rahatsız olanlar daha da rahatsız olacaklar.

2 YORUMLAR

  1. Çok teşekkürler bu yazı için. Özellikle son kısmı için. Kederlenmek, suçluluk duymak çözüm değil kısmı çok önemliydi benim için.

    Bütün bunlar tam olarak kırılacak, çatırdayan, çatlayan her şey gün gelir kırılır, tuzla buz olur. O gün elbet gelecek.. çatlamış yerlerinden parça parça edeceğiz bu sistemi! Her tarafında çatlak açmaya devam etmeliyiz. Içinde olduğumuz durum katı bir durum, çatlamaya müsait. Esnek değil yani. Bunu bir dezavantaj olarak değil hareket alanı olarak da görebiliriz, görmeliyiz.

    Öpüyorum yanaklarınızdan. Sevgiler

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.