Bu feminizmin inceliği, kadınları merkeze alırken, patriyarkal ve heteronormatif bir toplumda kadın olmanın ne demek olduğunu tekrar tekrar sorgulaması. İkili toplumsal cinsiyet ve cinsellik sisteminden özgürleşilmiş bir geleceğin hayalini kurmuş olması.

Inna Michaeli

İngiltere’de Toplumsal Cinsiyeti Tanıma Yasası (Gender Recognition Act) etrafında dönen güncel tartışmalar radikal ve lezbiyen feminizmin özü itibariyle trans karşıtı olduğu yönünde bir illüzyon yaratıyor. Baştan kesin ve net olarak söyleyelim: lezbiyenler her zaman toplumsal cinsiyet ikiliğine de cinselliğin bastırılmasına da karşı çıktılar. Biz başından beri toplumsal cinsiyet özcülüğüne meydan okuyanlardık.

Tabii ki, radikal feministlerin hepsinin birden aynı şeyi yaptığını söyleyemeyiz ve esas mesele de bu: feminizm hiçbir zaman homojen olmadı. Yani trans-dışlayıcı feministler radikal feminizm adına konuştuklarında, radikal feminizm içindeki farklılıkları görünmezleştiriyorlar.

Doğrusu, feministler ve lezbiyenler olarak, translarla ve trans hakları için yürütülen mücadeleyle iç içe ve dayanışma içinde olmak tarihimizin ve kökenlerimizin merkezinde oldu. Benim kendi kimliğimi, deneyimimi ve politikamı şekillendiren örneklerin birkaçından bahsedeyim:

Kendisini radikal lezbiyen olarak tanımlayan feminist teorisyen Monique Wittig, “Straight Düşünce” (1979) adlı eserinde[i] “Lezbiyenler kadın değildir” şeklindeki ünlü argümanını ortaya koymuştu. Wittig’e göre kadın kategorisi ancak erkek kategorisiyle ilişkisi içinde, heteroseksüel bir düşünce sistemi ve ekonomi çerçevesinde anlamlıydı. Wittig’in dediklerinin ikili düşünce (gender binary thinking) ile uzaktan yakından alakası yoktu.

Audre Lorde Zami: Adımın Yeni Yazılış Şekli (1982) adlı otobiyografisini şu sözlerle açar: “Ben her zaman aynı anda hem erkek hem de kadın olmak istedim.”[ii] Lorde anne baba ve çocuktan oluşan üçgenin büyükanne-anne-kız çocuğu üçgenine dönüştüğünü, kendisinin de bu iki üçgenden birine doğru veya ikisinde birden yüzdüğünü hayal eder. Lorde’nin akışkanlığı burada toplumsal cinsiyetin yalnız patriyarkal ve ikiliğe dayalı sınırlarını değil, soysallığını, nesilselliğini ve zamansallığını da ihlal eder.

Leslie Feinberg lezbiyen kültürün mihenk taşlarından olan Sevici Türküsü, Bir Sevicinin Romanı (1992) adlı kitabında[iii] Jess adlı isçi sınıfından bir butchun hikayesini, onun toplumsal cinsiyet kimliğiyle olan karmaşık ve değişen ilişkisini anlatır. Bu kitap translara ve seks işçilerine yönelik sevgi ve saygı temalarını uzun uzun işler. Femme ve butch kimlikleri ve kültürü över; erkeklik ve kadınlığa dair toplumsal normları ve sınırlamaları temelinden sorgular.

Bu saydığım örnekler istisnai filan da değil. Buna rağmen pek çok kişi radikal feminizmin özü itibariyle transların haklarıyla ve transların tanınma ve saygı görme talebiyle çatıştığını düşünüyor. Yine pek çok kişi radikal feminist olmanın seks işçilerinin hak mücadelelerini reddetmek olduğunu düşünüyor.

Evet, doğru, bazı feminist çevrelerde trans karşıtı olmak seks işçilerinin hak mücadelelerini reddetmek bir aidiyet pratiği haline gelmiş olabilir. Bu çevrelerde “radfem” (kısaca radikal feminist) olmak gerçekten de bir kulübe üye olmaya benziyor. Bu kulübe üye olmak, eğer üyeliğiniz devam etsin istiyorsanız, bazı ideolojik pozisyonları sorgulamadan kabul etmeniz anlamına geliyor.

Bu çevreler yüzünden bizlerin hikayesi de doğru olmayan bir şekilde yeniden yazılıyor; elimizde radikal ve lezbiyen feminist teorilerin ve hareketlerin daracık, sansüre uğramış, çarpıtılmış ve transfobikleştirilmiş versiyonlarıyla kalakalıyoruz. Genç, yeni nesilden feministler bu yüzden radikal ve lezbiyen feminizmin bize toplumsal cinsiyet ve cinsellik üzerine sunduğu devrimci fikirlerden, teorilerden ve politikalardan bihaberler.

Bu feminizmin inceliği, kadınları merkeze alırken, patriyarkal ve heteronormatif bir toplumda kadın olmanın ne demek olduğunu tekrar tekrar sorgulamasıdır. İkili toplumsal cinsiyet ve cinsellik sisteminden özgürleşilmiş bir geleceğin hayalini kurmuş olmasıdır. Bu fikir örneğin Radikalezbiyenler adlı grubun “Kadın Kimlikli Kadın” (1970) manifestosunun merkezindedir.[iv]

Toplumsal Cinsiyeti Tanıma Yasası etrafında dönen tartışmaların yarattığı trans ve cis[v] kadınlar arasında potansiyel bir çıkar çatışması olduğu algısı yanlıştır. Bu iddia sıklıkla nezaket kisvesi altında manipülatif bir “diyalog” talebini beraberinde getiriyor. Fakat diyalog, ancak kararlı bir şekilde dayanışma içinde olduğumuz, birbirimizin iyiliğini samimiyetle istediğimiz ve birbirimizin insaniyetini tereddütsüz bir biçimde, kalpten tanıdığımız zaman mümkündür. Güncel tartışmalar ne yazık ki bu minvalde yürümüyor.

Sonuç olarak ben transların ve seks işçilerinin hak mücadelelerini radikal feminist ve lezbiyen olmama rağmen değil, tam da radikal feminizmim ve lezbiyen kimliğim, hayat deneyimim yüzünden destekliyorum. Bunda yalnız da değilim; birçok lezbiyenin #LwiththeT etiketini sahiplenmesi örneğinde olduğu gibi[vi] pek çok dayanışma beyanı aynı mesajı taşıyor. Dünya genelinde de politika düzeyinde olumlu gelişmelere tanık oluyoruz. Ekim 2018’de Uruguay parlamentosu transların haklarını tanıyan, kişilerin resmî belgelerde toplumsal cinsiyet kimliklerini seçebilmelerini öngören ve on yıllar önce askeri diktatörlük zamanında zulüm görmüş translara emekli aylığı bağlayan yasayı kabul etti.[vii] Daha geçtiğimiz ay ise, vergi adaleti ve feminizan mali politikalar üzerine çalışan feminist örgütler trans dayanışmayı benimseyen bir bildiri yayınladılar.[viii]

İngiltere’de trans haklarına yönelik saldırıların kadın haklarında global düzeydeki geri tepmeyle (backlash) aynı zamana denk gelmesi tesadüf değil. Bunların ayrıca dünyanın pek çok ülkesinde yükselen faşizmlerle ve sağcılıkla da alakası var. Bu gelişmeler ortak çıkarımız, yani patriyarkanın ikili toplumsal cinsiyet sistemiyle ve tüm şiddet ve baskı mekanizmalarıyla beraber yıkılması konusunda bizi ayık tutmalı. İçinde bulunduğumuz korkutucu politik atmosferde hemen şimdi kendi feminist gerçeklerimizi yaratıp yaratmamak bize kalmış. Bunun içinse birbirimize ihtiyacımız var. Radikalezbiyenler’in dediği gibi “hep beraber kendi özgün kimliklerimizi bulmalı, güçlendirmeli ve geçerli kılmalıyız”. 1970’lerde doğru olan bu önerme günümüzde de geçerliliğini koruyor.

Çeviri: Selin Çağatay

Bu yazı 17 Mayıs 2019 tarihinde Awid sitesinde yayınlandı.

Inna Michaeli Rusya/St. Petersburg doğumlu, Israil-Filistin/Haifa’da büyümüş, şimdi Almanya/Berlin’de yaşayan bir sosyolog ve feminist aktivist. Geçtiğimiz 15 yıl boyunca başını göçmen kadınların çektiği feminist ve LGBTI+ hareketlerde, politik eğitimlerde, örgütlenmelerde ve Filistin’in İsrail tarafından işgaline karşı mücadelede yer aldı. Inna şimdi Kalkınmada Kadın Hakları Derneği’nde (AWID) program koordinatörü olarak çalışıyor ve Berlin’deki Humboldt Üniversitesi’nde kadının ekonomik güçlenmesi alanındaki doktora çalışmasını yürütüyor.

[i] Makalenin İngilizcesi şuradan okunabilir: http://faculty.winthrop.edu/stockk/contemporary%20art/Wittig%20straight.pdf. Türkçesi için bkz. Monique Wittig, Straight Düşünce, İstanbul: Sel Yayıncılık, 2013 (https://www.selyayincilik.com/kitap/straight-dusunce-886).

[ii] Metnin İngilizcesi şu adreste bulunuyor: https://www.feministes-radicales.org/wp-content/uploads/2010/11/Audre-LORDE-Zami-A-New-Spelling-of-My-Name…-Sister-Outsider…-Undersong-Chosen-Poems-Old-and-New.pdf.

[iii] Kitabın İngilizcesi Feinberg’in resmî web sitesinde mevcut: https://www.lesliefeinberg.net/. Türkçesi için bkz. Leslie Feinberg, Sevici Türküsü. Bir Sevicinin Romanı, İstanbul: Artshop Yayıncılık. 2007.

[iv] Manifestonun orjinali şuradan görüntülenebilir: https://library.duke.edu/digitalcollections/wlmpc_wlmms01011/.

[v] Cisgender, veya kısaca cis. cinsiyet kimliği doğumda kendilerine atanan cinsiyetle eşleşen insanlar için kullanılıyor.

[vi] https://twitter.com/search?q=%23LwiththeT&src=typd.

[vii] https://www.pinknews.co.uk/2018/10/22/uruguay-trans-rights-law/.

[viii] https://www.taxjustice.net/2019/03/27/joint-statement-of-trans-solidarity-in-feminist-tax-justice-advocacy/.

1 Yorum

  1. Merhaba. Son bir yıldır hayatımda görmediğim sistematik hakaretlere maruz kaldım ve hepside radikal feministler tarafından geldi. Terf olmayan radikal feminist sanıyorum ikinci kişisiniz(birinci yazıyı yazan) bence siz radikal değil kapsayıcı feministsiniz. Çünkü radikal feministlerin terf olmaması çelişkiler barındırır

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.