Kararı veren kişinin bilincinde ve kararında bir sorun yok, sadece biz bilimsel olarak cinsiyeti belirleyecek olgunlukta değiliz ve belki de hiçbir zaman bu olgunluğa erişemeyeceğiz.

Paige Mehrer

Öncelikle, şunu belirtmek istiyorum. Aşağıdaki yazıda biyolojik cinsiyet kurgusunu bilimsel olarak ele almaya çalıştım. Kişinin “kendi özgür ifadesi” dışında dışarıdan hiçbir gözlemin kişinin biyolojik cinsiyeti hakkında bir şey söyleyemeyeceğini, cinsiyetin biyolojik olarak kategorize edilemeyeceğini, bir kategori yapılması gerekiyorsa bunu ancak kişinin kendisinin yapabileceğini söylemeye çalıştım. Kısaca ben kadınım/erkeğim diyenler biyolojik kadın/erkektir.

“Başka bir deyişle, eğer bir kişinin kadın mı erkek mi olduğunu öğrenmek istiyorsanız, en doğrusu o kişinin kendisine sormanızdır.” [1]
Aslında bütün konunun özünü anlatan yukarıdaki cümlelere eklenecek bence pek bir şey yok ancak insanları dışarıda bırakmaktan başka bir işe yaramayan “ikili biyolojik cinsiyet sistemine” dair ben de bir şeyler söylemek istiyorum. Madem sık sık biyolojik temele vurgu yapılarak insanlar dışarıda bırakılıyor, o hâlde oturup konuşalım.

Trans kadınlar biyolojik olarak kadındır, trans erkekler de biyolojik olarak erkektir arkadaşlar. Bilimsel olarak, biyolojik olarak bu durum bir tartışma konusu bile değil aslında (bilimi takip edenler bilmeli bunu), tartışma konusu cinsiyetin çok daha geniş ve lineer olmayan bir spektrumda dağılıyor olmasıyla ilgili.

Cinsiyetin nasıl karmaşık olduğunu, birçok bilinen ve bilinmeyen parçadan oluştuğunu hep beraber idrak edelim lütfen. Cinsiyet; stabil, değişmez bir gerçek değil, değişme potansiyeli taşıyan ve yaşayan bir sistemdir. [2] (Not: Yazım, uzun bir yazı olacağı için oturup referansları okuma işi biraz sizlere düşüyor aynı zamanda.)

Cinsiyet konusunda trans kimlikli, kadın kimlikli insanlara yaşatılanlar ortaçağ karanlığıdır. Bunu değiştirmek için önce idrak etmemiz ve sorumluluk almamız gerekiyor.

Buraya not olarak Judith Butler’ın davranış ve cinsiyet üzerine bakış açısını da ekliyorum:

https://www.youtube.com/watch?v=Bo7o2LYATDc

Cinsiyet konusunu elimden geldiğince en geniş haliyle anlatabilmek için bu bilgileri paylaşıyorum. Her bir konuyu cinsiyeti etkileyen birer parça olarak değerlendirmekte fayda var.

  1. Evrim ve çeşitlilik

İnsani ya da hayvani ya da herhangi bir canlıyı analitik ve sistematik olarak ifade eden, tanımlayan özellikler bir yelpaze üzerinde dağılıyor. (Yani hem türler arasında hem de tür içi çeşitlilik var ve bu çeşitlilik yaşamın devamı için bir gereklilik. Bilimsel olarak bunu tartışmaya lüzum bile yok.) Örneğin, boy, kilo, zekâ, bedensel uzuvların uzunluğu ve genişliği, beyin büyüklüğümüz, organlarımızın büyüklüğü, hücre sayımız, beynimizdeki nöron sayısı vs. aklımıza gelebilecek her özelliğimiz bir spektrum üzerinde, her türe has bir dağılımla ifade edilebilir. Bunlar hem genetik hem de çevrenin etkisiyle şekillenir. Yani her birey kendine has ölçüler taşır ve bu ölçüler her tür için belli değerler arasında yer alır. Her zaman kesin sınırlar çizmek mümkün olmasa da tıp/eczacılık gibi uygulamalı alanlarda bu sınırlar çizilir ve uygulama açısından çizginin yüzde yüz doğru olması değil, fonksiyonel ve işe yarar olması önemlidir. [3], [4], [5], [6], [7], [8], [9]

Yani özelliklerimizi belli sınırlar içinde bir spektrum üzerinde ifade etmek mümkündür. Biyolojik cinsiyet, cinsiyet rolleri, yönelimler de bu özelliklerdendir. Referanslar bölümünde, ikili cinsiyet tanımının bilimsel olarak biyolojik çeşitliliği yansıtmadığına dair güvenilir birkaç kaynak bulabilirsiniz. [10], [11], [12], [13], [14]

Bugün geldiğimiz (ana akım) bilimsel noktada her ne hikmetse doğa aneyimizin, canımızın, ciğerimizin bir karar verdiği varsayımına dayanan “kadın-erkek” şeklinde bir cinsiyet tanımı mevcuttur. Doğa ana her ne hikmetse (!) her şeyi çeşitliliği temel alarak oluştururken –bizi tanımlayan özelliklerin hepsi bir spektrum üzerinde bir o yana bir bu yana salınırken– yalnızca cinsiyete/yönelimlere, insan cinselliğine böyle davranmamış ve onu “1” ve “0” olarak tanımlamıştır, kadın ve erkek çizgileri koymuştur. Bugün bilim kisvesi altında iddia edilen, inanılan şey bu. Buna inanmak bana kalırsa büyük bir saçmalık.

Evrimin bir amacı olmadığına, mekanizmanın rastgelelik (rastgele mutasyonlar) ve doğanın içsel seçilim mekanizması (doğal seleksiyon) olduğuna dair önemli birkaç okuma daha ekliyorum. Bu işi layıkıyla anlamak isteyenlerin okuması gerekiyor arkadaşlar. [15], [16], [17], [18]

Çok çok kabaca şöyle bir örnek vereyim, mesela bir canlının DNA dizilimi aşağıdaki şekilde olsun:

ABCDEFGHIJKLMNOPRSTUVYZ: Bu dizilim canlıya X1 ve X2 ortamlarında uyumla yaşama imkânı veriyor diyelim.

Evrim sürecinde rastgele bir mutasyon olduğunu ve dizilimde yalnızca bir tane değişiklik olduğunu varsayalım ve yeni dizilim aşağıdaki şekilde oldu diyelim:

ABCDEFGHIJKWMNOPRSTUVYZ: Bu dizilim canlıya X1, X2 ve X3 ortamlarında uyumla yaşama imkânı veriyor.

Burada evrimin bir amacı yok, bu rastgele değişim canlının X3 ortamında da hayatta kalmasına olanak verdiği için canlı koşullar X3 ortamına doğru değiştiğinde de doğal seleksiyon mekanizması tarafından elenmeden hayatta kalma ve genlerini aktarma olanağına sahip oluyor.

Buna çeşitlilik diyoruz, bu çeşitlilik var olduğu için canlılık var olmaya devam ediyor. Kısaca; varolmak için doğal seçilimden geçmeniz gerekir, mevcut çevre koşullarına uyum sağlamanız ve elenmemeniz gerekir. Doğal seçilimin nihai bir hedefi yoktur, doğa en mükemmel, en saf canlıyı yaratmaya çalışmaz, doğa sadece varyasyonlara izin verir ve uyumlu olan canlıların devam etmesine olanak sağlar.

Herhangi bir biçimde saflık (saf ırk, saf cinsiyetler, saf insan genetiği vs.) evrimin gerçeği değildir, olamaz, tamamen uydurmadır. Evrim milyarlarca yıldır devam eden bir dönüşümdür ve yaşamın sırrı saflıkta değil, karışımdadır, değişimdedir, dönüşümdedir, genetik çeşitliliktedir. Belki şu link saflık konusundaki arayışlarınızın son bulmasına yardımcı olur. [19]

En güçlü, en güzel, en yakışıklı, en harika canlılar değil çevreyle uyumlu canlılar yollarına devam eder yani, fizik kuralları bunu gerektirir. Gördüğünüz gibi bir hiyerarşiden çok uyum söz konusudur. Doğal seçilimdeki başarı, kabaca, popülasyonun ne kadar geniş ve zengin bir gen havuzuna sahip olduğuyla ilgilidir diyebiliriz. Çeşitlilik varsa var olmaya devam edersiniz yani… Halkımıza sesleniyorum, renklerden bu denli korkmayın, çeşitlilik zenginliktir, yaşamak için gerekliliktir.

Çeşitliliğin en güzel örneklerinden biri olan tardigrade arkadaşımıza göz atınız şu linklerden [20], [21]. Ekstrem şartlar altında yaşayabiliyor, radyasyon, basınç allah ne verdiyse göğüs gerip var olabiliyorlar. Neden mi? Çünkü biyolojik olarak çok zenginler, çeşitli özelliklere sahip farklı genleri var. Tardigrade arkadaşımıza da bu zenginliği, zarafeti ve mütevazılığı için teşekkür ederim.

İkili cinsiyet sistemi bu çeşitliliği ifade edecek güçte bir sistem değil, sınırlandırılmış, çok kaba ve bilimsel gerçeklikten uzak bir kategorizasyon sistemi sadece.

İkili cinsiyet sisteminin temeli, bana kalırsa, dini öğretilerle ilişkili, bir karar verilmiş ve bir tasarım yapılmış gibi bir anlayışa dayanıyor. Doğada bir tasarım veya bir amaç yok arkadaşlar, mutasyonlar rastgele oluşuyor ama seçim mekanizması rastgele değil. Evrim bir amaç güttüğü için değil çevreyle uyumlu, çevreye uyum sağlayan canlılar hayatta kalabildiği için seçilmiş oluyorlar. Keskin sınırlarla çizilmiş bir canlı var olamaz, çünkü çevre değişiyor. Evrim, biyolojik olarak katı/değişmez/sınırlı canlıları var etmiyor, amaçsız değişim/dönüşümlerle esnek/değişen/dönüşen yapılar çıkıyor ortaya.

  1. Biyolojik cinsiyet, genler, iç/dış genital organlar, üreme, hormonlar, beyin/bilinç, denge ve varlık

Biyolojik cinsiyet tanımı bilim camiasında geniş ölçüde iç/dış genital organlara, üreme sistemine, kromozomlara ve hormonlara göre yapılıyor, temel olarak bakıp karar verdikleri şey bu ve aslında kararın en temel faktörü de dış genital organların ne olduğu, dışarıdan en kolay gözlemlenen bu çünkü. [22]

Fakat, bilimsel olarak çizilen sınırların dışında davranan çok sayıda insan ve başka canlılar var. [23], [24]

Bu canlılar yalnızca anomali olarak ifade edilen tarzda bir biyolojiye sahip değil. Böyle örnekler de var ama çok daha ilginç örnekler var. Örneğin, bazı canlılarda cinsiyet geçişleri var ve bu geçişler popülasyonlar için avantaj sağlayan bir davranış biçimi olarak iş görüyor. Esnek cinsiyetlere sahip, cinsiyetler arası geçiş yapan canlılar var. Şu linkte örneklerini görebilirsiniz. [25]

Dışarıdan bedenine bir saldırı var diyelim, hareket etmeden, pozisyon değiştirmeden, değişmeden bu saldırıya cevap verebilir misin? Cevap vermek için değişmelisin… Değişme esnekliğini sağlayan biyolojindir ve kendisini ve çevreyi gözleyen bilinç saldırıya karşılık vermesi, hareket etmesi için bedenine sinyaller gönderir. Seni harekete geçirir, değişirsin, kaçarsın, karşılık verirsin. Denersin… Yaşamak için denemek, değişmek zorundasın. [26]

Biyolojimiz çevreden etkilenir, bilinçli ya da bilinçsiz olarak onu algılar, uygun cevabı vermek için kendini değiştirir, çevre şartlarında hayatta kalacak biçimde uyum sağlamaya çalışır.

Bir diğer konu olarak bilinç geliyor, bilinci çevreye karşı farkındalık, kendine dair farkındalık ve farkındalığa dair farkındalık olarak tanımlayabiliriz (kabaca).

Cevapsız birçok soru var, bilincin tam olarak ne olduğu, beynin nasıl karar verdiği, beynin tüm etkileşimleri vb. bilmediğimiz çok şey var. Ancak beyin ve -onun bir fonksiyonu, çıktısı olarak- bilinç bilimsel bir problem olarak, biyolojik sistemin bir parçası olarak ele alınıp çalışılıyor. Bilincimiz uzayın boşluklarında salınan, varlığımızdan ayrı bir parça değil, kendisinin ve çevrenin farkında bir gözlemci, biyolojik aktivitelerin bir sonucu. Bilimsel bakış bu şekildedir. Bilinç daha çok 1980’lerden sonra sinirbilimciler ve psikologlar tarafından biyolojimizin bir parçası olarak/bilimsel bir problem olarak ele alınıp çalışılmaya başlanmıştır. 80’lerden önce (ana akım) bilim insanları tarafından bilinç bilimsel bir problem olarak gözardı edilmiştir (what a suprise!).

Çok iddialı bir günümde olduğum için bir iddiada bulunmak istiyorum 😀 Hazır mısınız? Cinsiyet davranışla ilişkili ya da değil tanımlanabilir bir şey değildir, çünkü cinsiyeti belirleyen şeyin ne olduğunu, hangi parçalardan oluştuğunu, parçaların birbirleriyle bağlantısını ve etkileşimini tam olarak bilmiyoruz ve bunu bilme ve kesin bir tanımlama yapma imkanımız yok. İnsanlara kadın ya da erkek derken neyi baz alarak diyeceksiniz? Kadın-erkek biçimindeki tanımın dışında kalan o kadar çok örnek var ki, bu tanımı gözden geçirmek zorunda kalıyoruz.

Yapılan ikili biyolojik cinsiyet tanımları biyolojik gerçekliğe ve çeşitliliğe göre son derece kaba tanımlardır. Bugünki “kadın” ve “erkek” biyolojik cinsiyet tanımı ideal kadın ve ideal erkek tanımıdır, birilerinin kafasına göre ideal bulduğu ölçüde ve kimsenin sahip olduğu özelliklerle bu tanımların içine yüzde yüzde oturduğu falan yok, herkesin cinsiyeti “approximation” yani en fazla yaklaşık olarak bir cinsiyete ait olabilirsiniz, kesin bir kategorizasyon söz konusu değil. Cinsiyeti -en kaba haliyle bile- belirleyen farktörleri ele aldığınızda nasıl bir sınır çizeceğinizi bilmiyorsunuz.

Örnekler/varyasyonlar:

Çok kabaca cinsiyete X, Y, Z, W özellikleri karar veriyor diyelim. Bu özellikler fenotip ya da genotip özellikler olsun. Fenotip özellikler dışardan gözlemlenebilir özellikler, iç/dış genital organlar gibi. Genotip özellikler ise genetik, genle ilgili, mikro seviyede olan, direkt gözlemleyemediğimiz özellikler. Mesela kromozomlarımız, herhangi bir tanımlanmış cinsiyete dair genimiz, gen setimiz gibi. [34]

Elimizde aşağıdakiler var:

X: A ve B şeklinde iki kategorisiye sahip. (kadın ve erkeğe has özellikler olarak kategorize edilmiş)

Y: C ve D şeklinde iki kategorisiye sahip. (kadın ve erkeğe has özellikler olarak kategorize edilmiş)

Z: B1 ve B2 şeklinde iki kategorisiye sahip. (kadın ve erkeğe has özellikler olarak kategorize edilmiş)

W: E ve F şeklinde iki kategorisiye sahip. (kadın ve erkeğe has özellikler olarak kategorize edilmiş)

Şu anda kadın erkek kategorisi aşağıdaki özelliklere sahip bireylere göre yapılmış durumda.

A&C&B1&E: kadın olarak tanımlanmış.

B&D&B2&F: erkek olarak tanımlanmış.

Sahip olduğumuz genetik çeşitlilik bize şunu söylüyor: Bir bireyi meydana getirebilecek 2*2*2*2 = 16 tane kombinasyon var elimizde. (Bunların tamamı biyolojik olarak vücut bulmasa bile şu andaki bilimsel deneyimimiz bu kategorilere sığmayan azımsanmayacak ölçüde insanın varlığına işaret ediyor. Detaylı genetik bir analizle kimbilir kaç çeşit kadınlık, erkeklik biçimi bulunabilir.)

Mesela bireylerden birinin ifadesi -biyolojik olarak mümkün olan ifadelerden biri- gerçekleşmiş diyelim: A&C&B1&F. Bu ifadeye sahip bireyi yukarıdaki kategorilerden hangisine koyacaksınız? Yukarıdaki kategorilere denk düşmeyen hiç de azınsanmayacak büyüklükte insan ve birçok hayvan türü var. Kısaca ikili cinsiyet kategorisi biyolojik cinsiyet çeşitliliğini ifade etmeye yetmiyor. Birden çok kadınlık ve erkeklik vardır ve biz bunları zaten görüyoruz.

Bir diğer konu cinsiyeti tanımlarken kullanılan özellik sayısı. Özellik sayısını artırdığınızda çeşitlilik sayısı da artacaktır. Örneğin, 12 özellik kullanarak cinsiyeti tanımlarsanız (her bir özellik kadın-erkek şeklinde iki kategoriye sahip olsun) 2’nin 12. kuvveti kadar yani 4096 kombinasyon elde edebilirsiniz. Bunların hepsinin biyolojik olarak gerçekleşmesi mümkün olmasa bile, yukarıdaki ikili kategoriye sığmayacak biçimde zengin olduğu açıktır. Bu kombinasyonların %1’nin gerçekleşmesi mümkün olsa bile bu kabaca 41 cinsiyet kategorisi demektir. Her birinin birbirinden ayrı, farklı cinsel/biyolojik davranışları olabilir. Çizginin ne kadar bulanık olduğunu görebiliyor musunuz?

Bu yüzden vajinası ve/veya rahmi olan erkekler ve penisi, testisleri olan kadınlar var. Biyolojik olarak keskin sınırlarla, şu kadındır demek, şu erkektir demek mümkün değildir. Son derece zengin örnekler var.

Cinsiyet konusundaki keskin yargılar birçok insanın ayrımcılığa uğramasına, sosyal ve iş çevrelerinde önyargılarla değerlendirilmesine, diğer insanlara açılan imkanlardan yoksun bırakılmasına yol açtı ve açıyor.

Olimpiyatta kadın kategorisinde yarışan atletlerin cinsiyet belirleme saplantısı yüzünden yaşamlarının/kariyerlerinin tehdit edilmesi, yok edilmesi gibi. [35]

  1. Biyolojik bütünlük ve beyin/bilinç

Bence cinsiyetin belirleyeni, biyolojik bütünlük ve beynin/bilincin kendisi hakkında, bu bütünlüğe dair algısı, deneyimi ve sürdürülebilirliği hakkında verdiği karardır.

Ben vajinası olan bir kadınım, biyolojik bütünlüğümü değerlendiren beynim benim %80 kadın olduğuma, %20 erkek olduğuma karar veriyor ve bu beni kendi kararım olarak büyük ölçüde biyolojik bir kadın yapıyor ve bunun beynimde, bilincimde, hücrelerimde, DNA’mda, hormonlarımda vs. biyolojik izleri, belirtileri var. Ve bu herkes için geçerli, “saf/pür kadın”, “saf/pür erkek” arayışlarınızın son bulmasını dilerim.

Penisi olan kadınlar için de biyolojik bütünlüğünü değerlendiren beyin kadınım diyor ve bu onu biyolojik kadın yapıyor. İkimiz de biyolojik olarak kadınız arkadaşlar. Kime kadın/erkek diyorsunuz? Beynin kendisine yönelik ifadesinin biyolojik temelleri var yani. Şu linkte örneklerini okuyabilirsiniz: [36]

Aşağıdaki örnek çizimde çok kabaca bir sistem olarak beyin nasıl çalışıyor onu göstermek istedim. Beyin bedenden gelen biyolojik sinyalleri/girdileri alıyor, değerlendirerek bir sonuç üretiyor ve iç ve dış gözleme göre, ihtiyacına göre aksiyona geçiyor.

Bir örnek olarak -durumu kabaca anlaşılır kılmak ve biyolojik bütünlüğü, beynin bu bütünlüğü değerlendirerek kendi içsel dengesini nasıl kurduğunu anlatmak için- hücre bazında içsel dengelenmeyi anlatan şu linke bakabilirsiniz: [37]. Daha zengin bir anlatım için: [38].

Beyin plastik bir organdır, yani değişim yeteneğine sahiptir. Öğrenme, yaşam deneyimi, birçok faktör beyin ağlarını değiştirir. Çocuklukta daha yoğun olmak üzere, yetişkinlikte de beynin değiştiğini gösteren araştırmalar vardır. Nörolojik plastikliğe dair bir not daha ekliyorum. [39]. Değişim olmadan gelişim olmazdı, değil mi ama? [40]

Beynimizin verdiği kararları neden, neye dayandırarak verdiğini bilmiyoruz, beyin kapalı siyah bir kutu (black box) [44], bir sistem. Beyne giren bilgiler (input=girdiler) ve beyinden çıkan bilgiler var (output=çıktılar), yukarıdaki çizimi örnek olarak düşünebilirsiniz, içeride neler döndüğüne dair pek fazla bilgimiz yok.

Kan şekerinizi ayarlayan, vücut ısınızı düzenleyen, kendi dengesini sağlamak için kararlar alıp uygulayan bir beynimiz var. Bütün bu kararları doğru kabul ederken, beyninize kan şekerinizi nasıl ayarlayacağını sormazken, beynin kendi biyolojik bütünlüğüne bakarak cinsiyetine karar vermesini mi sorguluyorsunuz?

Şu linkteki [45] çalışma çocukların kendi algıları üzerine yapılmış bir çalışmadır. Cisgender (atandıkları cinsiyet ile uyumlu olan) çocuklar ile transgender çocukların (atandıkları cinsiyet ile uyumlu olmayan) gelişimlerini gösteren aşağıdaki grafikleri inceleyelim.

Grafikte sol taraftaki grup “Control” olarak geçen kontrol grubudur (cisgender çocuklar), sağ taraftaki grup ise transgender çocuklardır. Deney sonuçları (tartışma kısmını okuyabilirsiniz [46]) diyor ki: Transgender çocuklar kendilerine atanan cinsiyetten bağımsız olarak, ait olduklarını düşündükleri cinsiyetle paralel bir şekilde güçlü ve tutarlı bir gelişim sergiliyorlar tıpkı cisgender çocuklar gibi. Ayrıca tüm çocuklar (cisgender ya da transgender) kendilerine has bireysel ifadelere sahipler, hem transgender hem de cisgender çoculardan bazıları diğerlerine oranla daha güçlü feminen/maskülen karakterler sergiliyorlar. Yani hem cisgender hem de transgender çocuklarda davranış, seçim bazında çeşitlilik var.

Resimaltı: Notlar: Explicit ID: Çocukların aidiyetlerine ait ifadeleri; IAT: Örtük ilişki testi [47]; Similarity: Benzerlik; Toys: Oyuncak seçimi; Clothing: Kıyafet seçimi; Peers: Akranlar; Outfit: Dış görünüm.

Bu çalışmaları fikir vermesi adına, çocukların davranışsal ve kendini tanımlamaları konusunda tutarlılıklarına dair bir örnek olarak veriyorum. Bu konularda daha fazla araştırma yapılması gerekiyor. Temel olarak dikkat çekmek istediğim nokta şu; çocuklar çevreden edindikleri bilgilerle ve kendi içsel deneyimlerine/aidiyetlerine bakarak kendilerine ait bir ifade oluşturuyorlar ve bu ifadelerini davranışsal olarak tutarlı bir şekilde sergiliyorlar. Bu ifadelerin biyolojik bir zemini vardır.

  1. Sonuç

Benim geldiğim nihai sonuç şu; cinsiyet konusunun kilit noktası bilinçtir. Bilinç, insan biyolojik sisteminde bir karar verici olarak dışarıda bırakılamaz. Girdileri alıp çıktı olarak bir sonuç üretiyor, sistemin son basamağında bir karar veriyor ve o sistemin bütününü değerlendiren bilinç bir model oluşturup kategorizasyon yapıyor ve kadınım/erkeğim ya da ikisi de değilim diyor. Bu kararı verirken hangi değişkenleri cinsiyet tanımına dahil ettiğini bilmiyoruz. Bilincin farkında olduğu, biyolojik bütünlüğü oluşturan ancak bizim hiç bilmediğimiz değişkenler var muhtemelen.

Bizim bildiğimiz, etkili olduğunu düşündüğümüz değişkenler (kromozomlar, iç/dış genital organlar vs.) buzdağının yalnızca görünen kısmını oluşturuyor. Buzdağının o görünmeyen büyük kısmında olan biyolojik değişkenlere bilimsel olarak erişemiyoruz, o erişime sadece kişinin kendi bilinci sahiptir. Tıpkı beynin kendi dengesine, biyolojik bütünlüğüne ve çevre durumuna bakarak kan şekerini, vücut ısısını ayarlaması gibi; bilinç de bizim bilimsel olarak erişemediğimiz, cinsiyeti belirleyen değişkenlere erişerek bir karar veriyor ve bu kararı tutarlı bir biçimde sergiliyor. Yani kararı veren kişinin bilincinde ve kararında bir sorun yok, sadece biz bilimsel olarak cinsiyeti belirleyecek olgunlukta değiliz ve belki de hiçbir zaman bu olgunluğa erişemeyeceğiz. İnsanların aidiyetlerine dair ifadelerini oluşturan beynin/bilincin erişebildiği ama bizim bilimsel olarak o bedene dair erişemediğimiz biyolojik değişkenler var ve belli ki bu değişkenler explicit (belirgin, dışarıdan gözleme uygun) değişkenler değil, implicit (örtük, içsel, dışarıdan gözlenlenemeyen) değişkenlerdir.

Cinsiyet, bilimsel bir problem olarak bilinç/beyin problemidir ve bilimsel olarak açık/cevaplanamamış (open question) bir problemdir. Dışarıdan cinsiyete karar vermek isteyenler önce bilimsel olarak beyin/bilinç problemini çözmelidir bence. Henüz bu olgunlukta değiliz ve kimseyi bu cehaletimiz yüzünden yok etmeye hakkımız yoktur. Bunu idrak etmek zorunda olduğumuzu düşünüyorum.

  1. Asıl sorun

Bana kalırsa temel sorunumuz biyoloji falan değil, biyolojinin ne dediği bence gayet açık. Biyoloji kadın-erken tanımı ve sınır yoktur diyor, kafama göre diyor. Tek başına evrim teorisi bile keskin bir sınırın çizilemeyeceğini göstermek için yeterliyken birçok örnek teoriden yola çıkıp pratik bir zemin oluşturuyor. Bilim/biyoloji, kadınım diyen biyolojik kadındır, erkeğim diyen biyolojik erkektir diyor. O kadar kategorize etmeye meraklıysanız buyrun böyle kategorize edebilirsiniz diyor. Ama tabii bilim ahlakı/etiği taşıyorsanız bu konularla muhatap olup üzerinde düşünürsünüz, tarafsız davranırsınız…

Bence mevzu, ifade özgürlüğüdür. Çünkü biyolojik olarak cinsiyeti tanımlamak istediğinizde ifadeyi dışarıda bırakarak bir karar verme imkânınız yoktur. Bireyin kendisine yönelik algısı ve ifadesi, kendi yönelimi ve biyolojik cinsiyet tanımı için çok önemlidir. Çünkü cinsiyetine karar vermek istediğiniz biyolojik canlı diyor ki “ben bu tanıma uymuyorum” ve bunu söylerken bizlerden çok daha fazla bilgiye sahip (genetik özellikleri, genital organlar, varsayılan üreme davranışları vs. elimizde bunlardan daha fazlası yok ve bu veriler neticede sayısal değerlere dökülerek sınırlandırılmıştır, kısıtlanmıştır). Bu bilgiler kapalı bir sistem içerisinde yer alıyor ve o sistemin içindeki tüm biyolojik değişkenlere, karar mekanizmalarına, sistemin tamamına erişip anlayacak, yorumlayacak bilimsel kapasiteye henüz sahip değiliz.

Kişi kendisi hakkında içsel bir deneyime sahiptir, bedeninde var olan biyolojik aktivitelerin bütününün ona söylediği bir şey var, içsel dengesine dair beyninin ve bilincinin verdiği bir karar var. Bu kadar önemli bir bilgiye biz başkaları adına sahip değiliz. Bu inanılmaz önemli bir noktadır. İnsan bilinci böyle bir kararın dışında bırakılamaz, insan bilincini dışarıda bırakmak bilimsel olarak kabul edilemez.

Cinsiyet tanımını matematiğin bir konusu olan quantization’a (nicemleme’ye) benzetiyorum. Quantization kabaca “sürekli (continuous)” bir sinyalin ayrık parçalara ayrıştırılmasıdır. Aşağıdaki linklerde örnek çizimler ve konu anlatımı var:

https://tr.wikipedia.org/wiki/Nicemleme_(sinyal_i%C5%9Fleme)

https://en.wikipedia.org/wiki/Quantization

Fonksiyon çizim için referans: https://rechneronline.de/function-graphs/

Ancak insan cinselliğini, insan davranışını kategorize etmenin bir faydası yok, çünkü cinsiyete atfedilen davranışlarda yukarıdaki grafikteki kadar net bir ayrışma yok. Bir ya da birkaç tane değişken olmadığı gibi (bilmediğimiz çok daha fazla değişken var), az sayıda bilinenle bile keskin sınırlar çizmenin bir olanağı yok. Bunu büyük bir cesaretle dile getiren insanlar var ve bunu dile getirdikleri için insanlar öldürülüyor, insan hakları gasp ediliyor, sosyal/sağlık imkânlarından, iş bulma olanaklarından mahrum ediliyorlar. Bu asla kabul edilemez. Gerçeği söyleyen insanlar öldürülüyor, bu durum akıl almaz bir insan hakkı ihlalidir, zorbalıktır ve bilimsel olarak da kabul edilemez bir sorundur.

İşin içine bilinci de katarsak ne kadar zor bir problem olduğunu görebiliriz. Bilinci, biyolojik gerçekliğin dışında tutamazsınız. Bilinciniz, herhangi bir karar verirken bedendeki biyolojik aktiviteleri baz alır, iç ve dış dünyayı gözlemler. Kendisi hakkında içsel bir deneyimi vardır. İnsanların göz renklerini ya da neden acıktıklarını sorgulayamayacağımız gibi ait olduklarını söyledikleri, sergiledikleri cinsiyeti de sorgulayamayız. Penisli kadınlar, vajinalı erkekler vardır. İnsanın cinsel davranışı vajina ya da penis, kromozom, hormon vs. bazında keskin sınırlarla kategorize edilemez, davranış kategorize edilemeyecek kadar çeşitlidir. Vajinası olan canlılar şöyle cinsel davranış sergiler, penisi olan canlılar böyle cinsel davranış sergiler, bunlardan hoşlanır, şu çizgiler içinde davranır diyemeyiz. Bu davranışları sergileme kararını alan bir bilinç var. Cinsel davranışlarımızı belirleyen, yönelimimizi belirleyen tek unsur sahip olduğumuz cinsel organlar değil, daha önemlisi cinsel organların da içinde olduğu biyolojik bütünlüğün beyin/bilinç için ne ifade ettiğidir. Son kararı içsel dengesine, bilimsel olarak bizim erişemediğimiz ama beynin/bilincin erişebildiği biyolojik değişkenlere bakarak beyin veriyor ve konuşabiliyor olduğumuz için beynimizin kararı hakkında bilgi verebiliyoruz, nasıl davranmak istediğimizi açıklayabiliyoruz, biyolojimizin -tabiri caizse- ne emrettiğini söylüyoruz.

Kadın olduğunu hisseden*, söyleyen bir insan -atanmış cinsiyetinden bağımsız olarak- kadındır, çünkü biyolojik bütünlüğü ona kadın olmayı emreder. Erkek olduğunu hisseden, söyleyen bir insan -atanmış cinsiyetinden bağımsız olarak- erkektir, çünkü biyolojik bütünlüğü ona erkek olmayı emreder. Son kararı, son değerlendirmeyi beyin yapar ve bunun biyolojik bir zemini vardır. Verdiğiniz bütün kararların, attığınız her adımın biyolojik bir zemini vardır. Çevreden alınan veriyi bile her birey farklı yorumlar, çünkü her birey kendine has bir biyolojiye sahiptir, farklı çıkarımlar yapar her birey. Dolayısıyla biyolojinizden bağımsız herhangi bir eylem, düşünce, herhangi bir şey söz konusu olamaz.

Biyolojik bir varlık olarak benden başka kim yazıyor bu satırları size, karar verici kim var benden başka şu anda? Okuduklarımı değerlendirip yazan benim bizzat kendi biyolojimdir. Bilimsel bir değerlendirmeye dayanarak ifade edebilecek ve bana bu konuda bilgi verecek arkadaşlar aranıyor. Benim bedenim, biyolojim dışında kim var şu an değerlendirici, karar verici ve uygulayıcı olarak?

Nasıl ki yazı yazarken beynim parmak uçlarıma klavye tuşlarına basmasını söylüyorsa, bilincim de beden bütünlüğüme bakarak, biyolojik aktivitelerin beyne gönderdiği sinyallere bakarak bana kadınım diyor ya da erkeğim diyor ya da ikisi de değilim diyor, kadın/erkek davranışları sergilemek benim biyolojik bütünlüğümün gereğidir diyor.

Kısaca, insanların kendileri hakkında karar almaları “bilimsel olmayan”, “biyolojiye dayanmayan” bir durum değildir, bilimsel olmayan/biyolojiye dayanmayan şey, birilerinin zorla bize atadığı cinsiyetlerdir. Çünkü biyolojimizden bağımsız bir atamadır bu.

Vajina ya da penisle kadın/erkek olmayı, kadın/erkek davranış modellerini birebir eşleyemeyiz. Kişi çevre koşullarına, kendi fiziksel sınırlarına ve içsel durumuna göre biyolojik bir hak olarak kendi davranış -bilinç düzeyinde ya da değil- kurgusunu yaratır.

Mevzuyu biyolojik temellere dayandırdığını iddia eden bu sistem aslında diyor ki: “Sen biyolojik değilsin, bir makinesin, cinsiyetin ve yönelimin 1, 0.”

Bilimsel olmak; dürüst olmayı ve bilimsel ahlakı gerektirir. Okuyan herkese söylüyorum, tarafsız bakmanızı öneririm. Bilim adalet için güçlü bir araç olarak kullanılabilir ama bu yönde kullanım örneği çok az. Bilim dünyasında, hâlâ kapitalizmin baskısından ötürü muhafazakâr bir anlayış var, eril egemen bir anlayış var, tek tipçi bir anlayış…

Bugün hâlâ “canlılık nedir” diye sorulduğunda buna bilimsel olarak birden çok tanım yapılabiliyor, canlılık ve cansızlık arasında bile keskin bir çizgi tanımlamak kolay olmuyor [48]. Ama konu insan cinselliğine gelince, toplumsal sınırların dışına bir türlü çıkılamıyor. Farklı bir davranış hastalık olarak etiketlenebiliyor, oysa bu davranışların canlı evriminde, insan evriminde bir yeri, fonskiyonu var ve bu fonksiyonlar üreme odaklı olmak zorunda değil. Biyolojik olarak yaşama değer katmak için üremeniz gerekmiyor, uyum içinde, çeşitliliği zedelemeden var olmanız gerekiyor.

Bilim (ana akım) dünyası cinsiyete üreme davranışı ve dış üreme organlarına bakarak karar veriyor. Bunun nedeni evrim teorisinin üreme odaklı olarak ele alınmasıdır bence. Yani üreyebilen canlılar doğaya değer katıyor gibi bir anlayışla ele alınıyor, yaşam üreyen/üreyebilen/üremeyi seçen canlılar etrafında kurgulanıyor. Oysa üremek biyolojik bir fonksiyondur, bir amaç değildir. Asıl amaç, öncelikle dengeli ve sürdürülebilir bir şekilde var olmaktır, hem popülasyon hem de birey bazında.

Kendisini popülasyonun var olması için feda eden bir canlı organizma, gen çeşitliliğine üremeden de pek alâ katkıda bulunabilir. Ya da erkeğin, dişi için hem bir seferlik üreme aracı olduğu hem de besin olduğu canlı türleri de var ve bu davranış erkek için birden fazla üreme şansı sağlamadığı hâlde pek alâ genetik çeşitliliğe katkıda bulunabilir. Çünkü dişinin çiftleşmeden sonra hayatta kalması için besine ihtiyacı var. Erkeğin dişiye besin olması; yavruların hayatta kalmasına, genetik aktarım ve çeşitliliğin devamına imkân sağlıyor.

Üremek, genetik aktarım ve yaşamın devamını sağlayan fonksiyonlardan biridir, amaç değildir. Amaç olmadığını üremeden de çeşitliliğe ve doğaya değer katan canlılardan görebiliriz. Cinsiyet tanımı buradan temel alıyor, üremeye ve dış genital organların ne olduğuna olağanüstü bir değer atfediliyor. Bana göre bu yanlış bir yaklaşım.

Doğanın temeli çeşitliliğe dayanıyor. Çünkü doğanın bir çizgisi yok, doğa içsel olarak devam etmek istiyor, devam etmesi için sürdürülebilir olmaya ihtiyacı var. Sürdürülebilir olmanın koşulu çeşitlilik. Bu nedenle; doğa çeşitli stratejilere, varyasyonlara, farklara yol veriyor. Yürüyün yavrum, deneyin diyor. Doğa kadınlar şöyle davranır, erkek böyledir gibi bir tanımlama yapmıyor, buna ihtiyacı yok. Doğa organizmanın kendisine yaşamı bırakmış ve diyor ki:

Al sana bahçeler, bağlar,

Al sana akşam güneşi gibi solan aşklar,

Al sana dertler, dermanlar

Bakalım yaşamı mı seçeceksin

Yoksa yok oluşu mu

“Hayatta kalma ve adaptasyon” başlığı altında – önemli bir nokta: 

Bir türün yaşadığı çevre değişime uğradığında, zayıf gen varyasyonları, canlının uyum ve hayatta kalabilmesini sağlamak için organizmaların anatomisinde değişimlerin olmasına ihtiyaç duyduklarından, genetik çeşitlilik, canlıların hayatta kalması ve adaptasyonu için çok önemli bir rol oynar. Popülasyon içinde büyük bir genetik çeşitlilik seviyesine sahip bir tür, en uyumlu alellerden seçilen varyasyonlara daha çok sahip olacaktır. Genetik çeşitliliğin artması, bir türün evrimi için de zorunludur. Çok az genetik çeşitliliğe sahip olan türler büyük bir risk altındadır. Çok az gen varyasyonlarına sahip olan türlerin sağlıklı olarak üremesi giderek daha zor hale gelir ve oluşan yavru döller, yakın akraba eşleşmelerinde de gözlemlenen benzer sağlık sorunlarıyla başa çıkmak zorunda kalırlar. Popülasyonun belirli hastalık ve epidemi türlerine karşı zaaflılığı, genetik çeşitliliğin azalmasına bağlı olarak artabilmektedir.” [49]

Tıbbi müdahale için, hayat kurtarmak için vajina ve penis gibi bir kategorizasyon yapılabilir, çünkü organların kendilerine has sistemleri var. Sağlık taraması için farklı müdahaleler gerekebilir mesela. Bunun dışında insanların hayatını belirleyen bir “değer” olarak ele alınması büyük bir haksızlıktır, bunu bilimsel/biyolojik temele dayandırmak bilimsel olarak ahlaksızlıktır. Kimse kusura bakmayacak, biyolojik temelden bir tartışma hiç kimseyi yaptığı haksızlıklardan kurtaramaz. Biyolojinin ne dediği ortada, organizmanın kendisi hakkında verdiği kararı doğa sorgulamaz.

Birkaç ilginç örnek paylaşacağım. Cinsiyet konusuna dair hâlâ çok az sayıda bilim insanı ses çıkarabilme cesareti bulabilmiş ve cinsiyetin stabil, sabit bir şey olmadığını, değişken olduğunu söyleyebilmiştir. Çıkan sesler hâlâ cılız ama umut verici olabilir.

Bu makalede [50] bir örnek olarak; popülasyon içinde rol değiştiren, popülasyonda sperm azlığı olduğunda dişi iken erkeğe dönüşen ve sperm üretmeye başlayan ya da tam tersi yumurta azlığında erkek iken dişiye dönüşen ve yumurta üreten balıklardan bahsediyor. Hatta bazı canlılarda bu yaygın bir davranış, bazı balıkların %25’i hayatlarında en az bir defa cinsiyet değiştiriyor. Dolayısıyla cinsiyetler arasında -popülasyonun durumuna göre- geçişler var. Yaşamın devamı için doğa bu esnekliği tanımış. Yaşam stabil, değişmez değil; dönüşen, değişen, plastik bir şey. Cinsiyet katı bir şey değil, esnek ve değişken bir hâl ve o kadar çok örneği var ki bunun, bazen neyi tartışıyoruz diye düşünmeme neden oluyor…

Bazı sürüngenler unisex (her iki cinse de uygun) mesela. Bazı kertenkele türlerinde erkeklik diye bir cinsiyet yok. Dişiler var ve dişiler birbirlerinin üstüne çıkarak birbirlerini -tabiri yerindeyse :D- azdırıp hücre bölünmesine yol açacak hormonal degişiklikler yaratıyorlar. (Ben bile yükseldim burada :D) Bu da bir üreme/üretme biçimidir.

Bir başka örnek ise erkeklik cinsiyetini iki farklı biçimde deneyimleyen balık türü. Örnek çok. (Tüm bu örnekler için okuyunuz: [50]) Çok olması da son derece doğal, çünkü gördüğümüz şey çeşitlilik.

Tartışılması gereken nokta biyoloji değil. Biyolojik gerçeklik; “evladım gel bakalım sen erkeksin çocuğum, pipini göster bakalım” ya da “kızım sen kızsın, bacaklarını kapat” demiyor. Demiyor arkadaşlar. Bu embesillik bizim kendi kurgumuz. Sürdürülebilir olmamız için çevremizle aramızda bir çizgi var, bir sınır var. O sınırın içindeki karar, organizmanın kararıdır. Elimizdeki tek kılavuz bu.

Senin sürdürülebilir olmaya çalışan bedeninin kendisi hakkında verdiği kararlar doğruyken ve yaşamın bu kararları alabilme özgürlüğüne bağlı iken; bir başka bedenin o beden hakkında verdiği karara yanlış demek sence de mantıksız ve hadsiz bir tavır değil midir?

Şunu kabul etmek gerekiyor, bütün bu kimlikler zenginliktir ve yaşamın devamının gereğidir. Yaşam bu kimlikler, çeşitlilikler var olduğu için sürer. Aldığımız nefesteki oksijenin kalitesini belirliyor çeşitlilik. O yüzden ısrarla idrak etmeliyiz diyorum. Gökkuşağı boşuna gökkuşağı değil, bir anlamı var. Trans kimlikli arkadaşlarım, bütün LGBTİ+ arkadaşlarım, ben, sen, o varoluşun zenginliğinden geliyoruz. Uzay boşluğunda yaşamıyoruz.

Aklım, bilincim ve kalbimle şunu söylüyorum: Bu sisteme ait olmadığını düşünen, bilen, farkında olan ya da olmayan insanların korkunç bir şekilde hakları yeniyor ve buna susacak değilim. Bu sistem değişecek, değişmelidir. Var olmak haktır, eğitim almak, sosyal olanaklara, sağlık haklarına, insan haklarına erişim herkes kadar LGBTİ+ insanların da hakkıdır. İnsan haklarından anlamayanınız varsa, şunu söyleyeyim, bilimsel olarak, öldürülen her arkadaşımızla birlikte soluduğunuz havanın kalitesi düşecek ve sonunda siz de öleceksiniz. Hayata birlikte var olmayı öğrenenler devam eder. Birlikte toplum olarak var olmayı öğrenmek zorundayız. Bu saygı meselesi falan değil, nefretin herhangi bir şekli ifade özgürlüğü değildir, saldırıdır. Bizim meselemiz var olmaktır.

Son bir nokta olarak şunu söyleyeyim: Bilimsel zemine dayandırdığını sanarak/söyleyerek; atanmış cinsiyetine ve/veya atanmış cinsel davranışlarına ait olmadığını söyleyen insanlara sistematik olarak yeterli hizmeti, olanağı, eşitliği sağlamayan herhangi bir sağlık çalışanı ya da herhangi bir bilim çalışanı kesinlikle bilimsel ahlakın dışında davranıyor. Bu ahlaksızlığa zemin hazırlayan, görmezden gelen kurumların bilimsel bir güvenilirliği yoktur ve haklarında yasal işlem başlatılmalıdır. Bunu bilim etiğini önemseyen bir bilim insanı olarak söylüyorum. Bilim etiği, bilimsel/akademik özgürlük bilimin bel kemiğidir, olmazsa olmazıdır ve hiçbir bilimsel anlayışın içinde ayrımcılığın yeri yoktur. Ayrımcılık, bilimsel olarak ahlaksızca bir davranıştır, suistimaldir ve cezalandırılmalıdır. Bilim insanı olmanın temel koşulu, dürüst olmaktır, bilim etiğine ve bilimsel özgürlüğe uygun davranmaktır, sahip olduğunuz diplomaların en temel dayanağı budur. Bilimsel olarak güvenilir olmanın, yaptığınız işe saygı duyulmasının temel koşulu bu etik anlayıştır. Bu etik anlayışın dışına çıkan kurum ya da insanların bilimsel bir güvenilirliği yoktur.

Bütün değerlendirmeleri yapan, dışarıyı-içeriyi gözlemleyen bir bedenim, sizlerden ayrı bir beynim, bilincim ve kararlarım var. Kadınım, erkeğim, değişkenim, lezbiyenim, biseksüelim, panseksüelim, transım, travestiyim, gayim, ibneyim, intersexim, queerim, bi acayiiiipim, ve bu kararlar benim. Kabul et ya da etme; biyolojik temel bunu söylüyor.

Bağrı aşktan, özlemden yanan, vefasızlıktan canı yanmış canlı organizma dostlarıma gelsin, Zeki Müren söylüyor:

https://www.youtube.com/watch?v=_LK4WaaoWHc

* “hissetmek” kelimesini, bir ifade biçimi, içsel bir deneyim, performans, davranış anlamında kullandım.

 

Referanslar:

[1]: https://catlakzemin.com/biyolojik-cinsiyet-yeniden-tanimlaniyor-ikili-cinsiyet-dusuncesi-fazlasiyla-basit/

[2]: https://blogs.scientificamerican.com/voices/stop-using-phony-science-to-justify-transphobia/

[3]: https://en.wikipedia.org/wiki/Introduction_to_evolution

[4]: https://en.wikipedia.org/wiki/Human_genetic_variation

[5]: https://en.wikipedia.org/wiki/Genetic_variability

[6]: https://en.wikipedia.org/wiki/Biodiversity

[7]: https://tr.wikipedia.org/wiki/Biyo%C3%A7e%C5%9Fitlilik

[8]: https://en.wikipedia.org/wiki/Human_brain

[9]: https://en.wikipedia.org/wiki/Human_genome#Information_content

[10]: https://www.discovermagazine.com/health/skeletal-studies-show-sex-like-gender-exists-along-a-spectrum

[11]: https://scopeblog.stanford.edu/2015/02/24/sex-biology-redefined-genes-dont-indicate-binary-sexes/

[12]: https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S1530891X20357682?via%3Dihub

[13]: https://en.wikipedia.org/wiki/Gender_identity

[14]: https://en.wikipedia.org/wiki/Gender_expression

[15]: https://en.wikipedia.org/wiki/Introduction_to_evolution#Source_of_variation

[16]: https://evolution.berkeley.edu/evolibrary/misconceptions_faq.php#b2

[17]: https://en.wikipedia.org/wiki/Genetic_recombination

[18]: https://en.wikipedia.org/wiki/Bacterial_conjugation

[19]:https://embryology.med.unsw.edu.au/embryology/index.php/K12_Human_and_Other_Animal_Development

[20]: https://www.pnas.org/content/112/52/15976

[21]:https://en.wikipedia.org/wiki/Tardigrade#:~:text=Tardigrades%20(%2F%CB%88t%C9%91%CB%90rd,called%20them%20little%20water%20bears.

[22]: https://en.wikipedia.org/wiki/Sex_and_gender_distinction#Sex

[23]: https://en.wikipedia.org/wiki/Male_pregnancy

[24]: https://www.cosmopolitan.com/lifestyle/news/a36344/man-discovers-he-has-a-working-womb-and-uterus/

[25]: https://ourblueplanet.bbcearth.com/blog/?article=incredible-sex-changing-fish-from-blue-planet

[26]: https://en.wikipedia.org/wiki/Plant_perception_(physiology)

[27]: https://en.wikipedia.org/wiki/Outline_of_life_forms

[28]: https://www.sciencedaily.com/releases/2019/09/190911101537.htm

[29]: https://link.springer.com/article/10.1007/s10339-018-0855-8

[30]: https://www.nature.com/articles/d41586-018-05097-x

[31]: https://en.wikipedia.org/wiki/Human_brain#Gross_anatomy

[32]: https://en.wikipedia.org/wiki/Computational_neuroscience

[33]: https://en.wikipedia.org/wiki/Consciousness

[34]: https://en.wikipedia.org/wiki/Genotype%E2%80%93phenotype_distinction

[35]: https://www.press.uillinois.edu/books/catalog/85fcr3nh9780252040221.html

[36]: https://en.wikipedia.org/wiki/Causes_of_transsexuality#Brain_structure

[37]: https://tr.wikipedia.org/wiki/Homeostaz

[38]: https://en.wikipedia.org/wiki/Homeostasis

[39]: https://en.wikipedia.org/wiki/Neuroplasticity

[40]: https://theconversation.com/what-is-brain-plasticity-and-why-is-it-so-important-55967

[41]: https://www.sciencedaily.com/releases/2021/01/210125144534.htm

[42]:https://www.eyeandear.org.au/page/Patients/Patient_information/Balance_Disorders/How_does_the_balance_system_work/

[43]: https://en.wikipedia.org/wiki/Thermoregulation#Brain_control

[44]: https://en.wikipedia.org/wiki/Black_box

[45]: https://www.pnas.org/content/116/49/24480

[46]: https://www.pnas.org/content/116/49/24480#sec-8

[47]: https://en.wikipedia.org/wiki/Implicit-association_test

[48]: https://en.wikipedia.org/wiki/Life#Definitions

[49]: https://tr.wikipedia.org/wiki/Genetik_%C3%A7e%C5%9Fitlilik

[50]: https://news.stanford.edu/news/2003/february19/aaassocialselection219.html

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.