Andreas Chatzidakis, Jamie Hakim, Jo Littler, Catherine Rottenberg, Lynne Segal’den oluşan Bakım Kolektifi’nin geçtiğimiz yıl yayınladığı Bakım Manifestosu, Gülnur Acar Savran’ın çevirisiyle Türkçe’de.

Bakım Manifestosu, günümüzün yoksulluk, savaş, göç, çevre yıkımı, iklim değişikliği dünyasından hareket ediyor ve yazarların kendi ifadeleriyle ütopyacı ve ilerici bir dünya tasavvuru inşa etmeye girişiyor. Eleştirisini bir yandan neoliberal kapitalizmin saldırganlaşmış bireyciliği ve genelleşmiş umursamazlığı, milliyetçi otoritarizmin yabancı düşmanlığına yöneltirken, bir yandan da bunlarla iç içe girmiş, birlikte örülmüş eril değerleri ve erkekliği, patriyarkal ideolojinin yücelttiği engellenmeyen özerkliği ve saldırganlığı hedef alıyor. Yazarlara göre bu değerlerin geçerli olduğu dünyada, bir insanlık durumu olan karşılıklı bağımlılık patolojikleştirilir ve aşağılanır. Oysa mevcut distopik dünyayı dönüştürebilmemiz için tam da odağımıza almamız gereken değerler, karşılıklı bağımlılığımız ve birbirimize bakım sunma, başkalarını gözetme ve hep birlikte tüm gezegeni, dünyayı ve çevreyi, tüm canlı ve cansız varlıkları gözetmedir.

Dolayısıyla Manifesto odağına bakım kavramını alan ve karşılıklı bağımlılığa dayalı bir politikaya yapılmış bir çağrı. Yazarlar en yakın ilişkilerden başlayarak, adım adım “çoklu bakım” ve “evrensel bakım” biçimleri geliştiriyorlar. Bu tasavvurda, herkesin herkese baktığı çoklu bakım ilişkileri, biyolojik olan ve olmayan çeşitli annelik biçimlerini ve “seçilmiş aileler”i içeriyor ve giderek kendimize benzemeyen insanları da gözettiğimiz geniş bir “akrabalık” zinciri oluşturuyor. Ancak bakım yalnızca yakın ilişkilerle ilgili bir mesele değil yazarlara göre: Yerel topluluklarda yaşanan çeşitli yardımlaşma ağları ve radikal belediyecilik deneyimlerinden hareketle yazarlar bakım çevresini genişletiyor, daha büyük bir ölçeğe geçiyorlar. Bu deneyimlerin istikrara kavuşmasının ve kaynak bulmasının güvencesini ise, bakım odaklı devlet, yazarların tasarımı uyarınca dönüştürülmüş refah devleti oluşturuyor. Bunun ardından piyasanın dönüştürülmesi, kooperatifçiliğe dayalı biçimlerin çoğaltılması, bakım sektörlerindeki özelleştirme ve taşeronlaştırma dogmasının yıkılması, sağlık, eğitim, konut dahil tüm bakım altyapılarının piyasa ilişkilerinin dışına çıkarılması geliyor. Asıl hedef, bakım odaklı/gözetici, eşitlikçi ve eko-sosyalist alternatifler inşa etmek. Evrensel bakım modelinin ölçeğini daha da büyütüp ulusötesi ölçeğe geldiğimizde, yazarlar ilerici ve dönüştürücü işlevler üstlenebilecek kimi kurumlar ve yapılar sayıyorlar. Bunun yanı sıra, bu düzeyde, bize uzak olan başkalarını gözetmeyi, bu anlamda kozmopolit özneler olmayı ve göçmen/yabancı düşmanlığının aşılacağı biçimde sınırları geçirgenleştirmeyi öne çıkarıyorlar.

Kısacası adım adım örülmüş, küçük ölçeklerden büyük ölçeklere doğru açılan bakım ve gözetmeye dayalı bir toplum tasavvuru var elimizde. En büyük ölçeklere geldiğimizde, küresel piyasa ve çevre/iklim söz konusu olduğunda, yapısal güvenceleri oluşturabilecek örnekler bulmak güçleşiyor, bu düzeyde kapitalist piyasa ilişkilerinin dışına tedrici olarak çıkmanın, kapitalizmin tedrici olarak aşılmasının, çevre tahribatı ve iklim değişikliğinin önlenmesinin adım adım ne kadar mümkün olduğu sorusuyla karşı karşıya kalıyoruz. Ama bir kez daha şunu vurgulamak gerekir: Yazarlar etik bir tasavvur geliştirdiklerini, amaçlarının ilerici bir ütopya tasarlamak olduğunu açıkça belirtiyorlar.

* Kitabın çevirmeni Gülnur Acar Savran’ın metinden yola çıkan “Bakım/toplumsal yeniden üretim krizi ve ötesi” yazısına göz atabilirsiniz.

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.