Ceza dolup telefonunu eline aldığı an, her şey değişiverdi. Hal ve tavırlar farklılaştı. Yüzündeki gülümseme bile değişti. Küstahlaşıverdi. Her şeyi bilir hale geldi.

Benim bir kızım var, 13 yaşında… Ben de aklı tamamen karışık bir anne…

Başlıktaki skor pekala 120-0 da olabilirdi. Olay şu ki bir anne olarak bir akıllı telefon karşısında zafer kazanmam imkansız. Bu zafer kızımın telefondan vazgeçmesi ya da telefonsuz bir hayat yaşaması değil elbette. Biz yetişkinler bile onsuz bir hayat kurgulayamıyorken (ki bizim çocukluğumuzda akıllı telefonlar yoktu ve gayet güzel bir hayatımız yine de vardı) ondan böyle bir şey beklemek haksızlık olur. Benim verdiğim ve kazanamamaya mahkum olduğum savaş, akşam ders çalışması gereken 2-3 saatlik sürede ondan uzak kalabilmesi…

Bu telefon meselesi benim gibi pek çok ebeveynin kabusu biliyorum; çünkü kiminle konuşsam kendimi başkalarıyla karşılıklı aynı cümleleri söylerken buluyorum: “Elinden telefon düşmüyor,” “Bu çocuk telefona bağımlı olmuş,” “Sahile iniyoruz, internet yok diye ne zaman eve döneceğiz diyor,” “Yolda kafasını çevirip etrafına bile bakmıyor,” “Tuvalete bile onla gidiyor,” “Ders çalışırken elinden aldım, bir baktım bilgisayardan mesajlaşmaya devam ediyor.”

Bu cümlelere daha pek çok benzeri eklenebilir. Tam bir çelişki; biz onları uzak tutmaya çalıştıkça, onlar bir araya gelmek için yeni yollar buluyorlar ve bu konuda oldukça yaratıcılar.

Ben de tabii ki kendi çapımda bildiğim, aklımın erdiği yöntemleri kullanarak küçük zaferler elde etmeye çalıştım ama telefonun dönüşü hep muhteşem oldu. Anlamaya çalışıyorum onu. Tüm dünya onun içinde, sosyal hayat orada… Ama işte dersin de çalışılması gerekiyor, ödevlerin de yapılması gerekiyor. Belki eğitim sistemimizi telefonla uyumlu hale getirmek gerek. Bir cevabım yok yalnızca kendime sürekli durmak yok, mücadeleye devam diyebiliyorum. Yoksa akışına bırak mı? Biraz da kaderci bir yaklaşımla her şey olacağına mı varır? Bu sorulara bir cevabım yok, tahmin edebileceğiniz gibi. Niye yazıyorum o zaman?

Geçtiğimiz hafta kızım 3 gün telefon cezası aldı. Gerçek bir bağımlı gibi üçüncü günün son saatlerinde kedi gibi etrafımda dolanmaya başladı. Söylemek istediğim bu değil ama. Bu 3 gün boyunca kızım bambaşka biriydi. Karşılıklı ders çalışmak, sohbet etmek, gülmek, hatta sabahları daha kolay hazırlanmak… Ceza dolup telefonunu eline aldığı an, her şey değişiverdi. Hal ve tavırlar farklılaştı. Yüzündeki gülümseme bile değişti. Küstahlaşıverdi. Her şeyi bilir hale geldi. Belki abarttığımı düşüneceksiniz, belki ergenlik diyeceksiniz. Öyle ya da böyle değiştiği kesin. Şu anda kendisiyle konuşmuyorum. Bunu söylemekten gurur da duymuyorum ayrıca. Ancak kendimi korumaya aldım. Çünkü beni en çok kıran, uğraşıp didinip büyüttüğüm kızımdan duyduğum laflar ve onun beden dili. Görüyorum ki onun keyfi yerinde, böylece hiç laf işitmeden saatlerce telefonuyla vakit geçirebildi. Üç günde izleyemediği dizilerini izledi, arkadaşlarıyla takıldı. En son ben yatarken odasından kahkaha sesleri geliyordu. Demem o ki, bu savaşı kaybetmeye mahkumum, belki eğitim sistemi gibi anneleri de telefon uyumlu hale getirseler iyi olur. Böylece onca gürültü, patırtı da olmaz…

Dünyada kalmış temizlik robotunu konu olan bir animasyon izlemiştim. Dünyadan ayrılmış olan uzay gemisindeki insanların tamamının önünde ekran vardı ve yanındakilerin yüzüne bile bakmıyorlardı. Böyle bir gelecek mümkün. Kendi etrafımıza baksak görebiliriz.

Arkadaşlar toplanıp oturuyoruz ve bir süre sonra Instagram’da fotoğraf paylaşıp ne kadar beğeni aldığına bakmaya başlıyoruz; konsere gidip, dinlemek yerine video çekiyoruz; tiyatroda alkışlamak yerine fotoğraf çekiyoruz, yetmiyor sahneye çıkıp, oyuncuyla selfie çekiyoruz… Sosyal medyada yoksak dünyadaki varlığımız siliniyor. Bu nedenle farkında olmadan hayatımızı sosyal medyaya içerik üretmekle geçirmeye başlıyoruz. Okuduğumuz kitapları, gittiğimiz filmleri, dolaştığımız yerleri… Her şeyi oraya yüklüyoruz… Bu da burada dursun diyoruz… Anı biriktirmek için fotoğraf çektirmek ve sonra o fotoğraflara bakıp gülümsemek geçmişte kaldı…

Telefon, bebekliğimizdeki emzik gibi, ağzımızdan düşünce ağlamaya başlıyoruz… Nereden nereye… Ne dersiniz mücadeleye devam mı? Yoksa zaten kaybedilmiş bir savaş mı var ortada?

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.