Kadın Dayanışma Vakfı, kökeni 80’li yılların ikinci yarısından itibaren önce evlerde daha sonra dergi büroları ve sendikalarda toplanan ağırlıklı olarak sol, sosyalist örgütlerden kadınların oluşturduğu “Ankara Demokratik Bağımsız Kadın Tartışma Grubu”na (Kadın Tartışma Grubu) dayanan; Ankara’da 1991 yılından bu yana kadına yönelik şiddete, cinsiyet ayrımcılığı ve erkek egemenliğine karış mücadele eden bağımsız bir feminist kadın örgütüdür.[1]

Ankara’da onlarca kadın bir araya gelip, özellikle kendilerinden ve içinde bulundukları durum ve konumlarından yola çıkarak, kendi kişisel hikayelerini ve yaşadıklarını konuşmaya başladılar. Grubun adından da anlaşılacağı gibi “kadın olmak” ortak paydaydı, eşit ilişkilenme ve içinde yer alınmış olunan örgütlerden bağımsız olmak temel ilkelerdi. Kadınlık deneyimlerini konuşmanın geldiği yer, bu yaşananların tek tek kadınların değil aslında büyük bir sorunun parçası olduğu anlayışıydı. Yaklaşık beş yıllık bir zaman diliminde kendi yaşam deneyimlerinden yola çıkarak içinde yer aldıkları karma politik örgütlerdeki yerleri ve yaşadıkları ayrımcılık ve eşitsizlikleri, 80 öncesinde bunları nasıl göremedikleri ve nasıl bir kabullenme içinde olduklarını konuştular. Bu tartışmalarda; özellikle evli, çocuklu kadınların ev işlerinin ve çocukların sorumluluğunun neden kendilerine ait olduğuna dair sorgulamaları gündeme geldi. Buna dair farkındalık, yaşananın kişisel bir şey olmadığı ve bu anlayışla nasıl mücadele edileceği konusuna evrildi. Grup henüz bir kavram olarak gündemde olmayan “Kişisel olan politiktir”i pratik olarak hayata geçirmeye başlamıştı. Neredeyse bütün anlatılarda en fazla ortaklaşılan konulardan biri de evlerin içinde en yakınlarımızdan gördüğümüz şiddetti. Fiziksel şiddetin bizlerden pek de uzak olmadığı görülmüştü. Bizler de dahil feministlerin kurdukları örgütlerde, şiddetle mücadelenin dayanışma temelinde sürmesi, “kurtarıcı kadın” olgusunun reddedilmesi anlayışının geçerli olmasında kadınların bu bilgisinin önemli bir yeri vardır. “Kadınların kendi deneyimi”nden hareket etme hali, bu tartışmalar ve bir nevi bilinç yükseltme pratiklerinin bir sonucu olarak feminist mücadelenin de en güçlü yanı olageldi. Kadın Dayanışma Vakfının da kadına yönelik şiddetle mücadele anlayışını ve ilkelerini oluşturan en önemli etkenlerden birini “Ankara Demokratik Bağımsız Kadın Tartışma Grubu”nu (Kadın Tartışma Grubu) oluşturan kadınların yaşam deneyimleri oluşturdu diyebiliriz.

Başlangıçta gruptaki çoğu kadın feminist değildi. Hatta konuşulan meselelerin çözümünün feminizmle olmayacağını düşünen (açıkça deklare eden) kadınlar da vardı. Bu tartışmaları kavramsallaştırılan feminist teori ve yayınlar grubun gündemine girmeye başladı. Cinsiyet ayrımcılığı, kadına yönelik şiddet, cinsel şiddet, taciz, devletin rolü, yaptıkları, yapması gerekenlerin her biri üzerinde çokça konuşulan, tartışılan konulardı ve dönüştürücü etkisi muazzamdı.

Aynı zaman diliminde gerçekleşen CEDAW’ın (Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi) uygulanması ve anayasa başta olmak üzere yasalarda ve uygulamada sözleşmeye uygun değişikliklerin yapılmasına ilişkin kampanya (1985), 1987’de İstanbul’da yapılan kadın mitingi ve “Dayağa Hayır” kampanyası başta olmak üzere özellikle büyük illerde sürdürülen cinsel tacize, sarkıntılığa, bekaret kontrolüne karşı kampanyalar da örgütlü ve daha etkili bir mücadele için hepimizi motive ediyordu.

Bir kısmı geçici olsa da çoğunluğu sürekli olmak üzere Ankara’daki onlarca kadın bu toplantılara katıldı. Yürütülen tüm tartışmaların sonucunda örgütlü bir yapı olma ihtiyacı doğdu ve bu örgütlenmenin özellikle “Aile içi şiddet” ile mücadeleyi esas alan bir örgütlenme olması yönünde bir eğilim ortaya çıktı.

Aramızdan iki arkadaş, kadın danışma merkezi ve kadın sığınağı (sığınmaevi diyorduk o zaman) deneyimlerini yerinde görmek için Fransa’ya gitti ve bir sürü bilgiyi bize ulaştırdı. Kadınlar şiddetle mücadelede nasıl örgütlenmişti, danışma merkezleri ve sığınmaevlerinin işleyişleri nasıldı, diğer kurumlar özellikle yerel veya merkezi yönetimlerle nasıl ilişkileri vardı gibi birçok sorunun yanıtını almıştık.

Kadın Tartışma Grubundan bir grup arkadaşımız, aldığımız karar doğrultusunda kadın danışma merkezi ve sığınma evini hayata geçirmek ve örgütlenmeyi gerçekleştirmek için görüşmeler yapmaya, yeni ilişkiler kurmaya başladı. Bundan sonraki süreç Kadın Dayanışma Vakfı Girişim Kurulu tarafından yürütüldü. Farklı sınıf, meslek, politik görüşteki onlarca kadınla görüşmeler gerçekleştirildi. Vakfın kurulmasına yönelik çalışmalar sürerken kadın danışma merkezi ve sığınmaevinin modeli ve finansmanı için de çalışmalar devam ediyordu. Yapılan görüşmeler sonucunda Altındağ Belediyesi ile Altındağ Kadın Danışma Merkezi 1991 Ekim ayında açıldı. İşleyişi ve tüm karar süreci vakfa ait olmak üzere Belediyenin desteği açılan bu merkez aynı zamanda kadın örgütü-yerel yönetim işbirliğinin de ilk örneği oldu. Bu işbirliği 1993 Mayıs ayında açılan sığınmaevi ile devam etti.

Resmi işlemlerin tamamlanmasının ardından 54 kadının kurucu üye olduğu Kadın Dayanışma Vakfı 9 Ocak 1993 tarihinde tüzel kişilik kazandı. Hem kuruluş sürecinin uzun zaman alması hem de oldukça pahalı bir örgütlenme modeli olmasına rağmen neden bir vakıf kurulmasının tercih edildiğine değinmek gerekirse bunun öncelikli nedeninin 12 Eylül faşist cuntasının etkili olduğu anti-demokratik koşullarda olası bir devlet müdahalesini önlemek amaçlı olduğu söylenebilir. O dönem için kurucu üyeler olarak vakfedilmesi gereken tutarı Kadın Tartışma Grubundan çoğu kadının karşılayabilmesi mümkün değildi. Bu nedenle aramızdan üç kadın arkadaşın kurucu olması ve vakıf için destek olmak üzere çiçek satarak para biriktirme, Kadın Tartışma Grubunun aylarca süren işi oldu.

Feminist bakış açısı çalışmalarımızı nasıl şekillendiriyor?

Kadın Dayanışma Vakfı olarak kadına yönelik şiddetin, cinsiyetler arası eşitsiz güç ilişkilerine dayanan toplumsal bir sorun olduğu ön kabulü ile hareket ediyoruz. Çalışmalarımızı “Yardım değil, dayanışma” anlayışı ile yürütüyoruz. Dayanışmanın temelinde eşit ilişki kurmak olduğunu bilerek hareket ediyoruz.

Kendimizi “kurtulmuş” ve “kurtarıcı” kadınlar olarak görmüyor; şiddete maruz kalan kadınları kurtarmaya değil, karşılıklı dayanışma örmeye ve birlikte güçlenmeye çalışıyoruz.

Kadınlar olarak maruz kaldığımız şiddet nedeniyle birbirimizi suçlamıyor, yargılamıyoruz. Şiddetin asla hak edilmeyeceğini biliyor ve şiddetin nedenini kadınların yaptıkları veya yapmadıklarında aramıyoruz.

“Kadının beyanı esastır” ilkesiyle hareket ediyoruz. Maruz kaldığı şiddeti paylaşmak isteyen bir kadınla dayanışmanın ön koşulunun, onu hikâyesinde çelişki/tutarsızlık yakalamaya çalışmadan, yargılamadan ve suçlamadan dinlemek olduğunu bilerek iletişim kuruyoruz.

Kadın Dayanışma Vakfı olarak, ırk, renk, dil, din ve mezhep, etnik kimlik, siyasi görüş, felsefi inanç, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği, yaş, engellilik, maddi durum, mülkiyet, medeni hal, göçmen ya da mülteci olma gibi kimlik öğelerinin üzerinden kurulabilecek her türlü ayrımcılığa kesinlikle karşı çıkıyor ve Vakıfta yürüyen çalışmaların tümünde tüm çeşitliliğimizle yan yana duruyoruz.

Kadın Dayanışma Vakfı süreç içerisinde geliştirdiği aşağıdaki ilkeler doğrultusunda mücadelesini sürdürmekte.

  • Erkek egemenliğine karşı mücadelede ortak kadınlık bilincinin önemli olduğuna inanıyoruz.
  • Bütün çalışmalarımızı ve bu çalışmalardaki yöntemlerimizi feminist bakış açısıyla belirliyoruz.
  • Kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılması amacıyla yerel, ulusal ve uluslararası düzeydeki iş birliklerini önemsiyoruz.
  • Kararlarımızı hepimizin sürece dahil olmasını sağlayacak yöntemlerle alıyoruz.
  • Şiddetsiz yöntemlerle çalışıyor ve herkesin kendini daha iyi ifade edebileceği yeni yöntemleri araştırıyoruz.
  • İç işleyişimizi ve diğer kurumlarla ilişkilerimizi yatay örgütlenme temelinde yürütüyoruz.
  • Kaynaklarımızı kadınların kişisel gelişimini destekleme yönünde kullanmaya çalışıyoruz.
  • Kadınların yüz yüze ve samimi ilişkiler kurmasının, ortak kadınlık durumuna ilişkin farkındalığa ulaşmada önemli olduğunu düşünüyoruz.

[1] Kadın Dayanışma Vakfının içinden çıktığı kadın tartışma grubuna dair anlatılanlar, bu grup içinde yer almış kadınların dile getirdikleri üzerinden yazıldı. Kapsamlı yazılı belgelerin olmadığı Gruba dair bir sözlü tarih çalışması yapılması gerektiği fikri bu vesileyle yine gündeme geldi. Bu kapsamda burada yer alan bilgilerin tartışmaya açık olduğunu söylemek gerekir.

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.