Hayati Grev Manifestosu’nun Türkçeye çevrilip yayınlanmasını, Orta ve Doğu Avrupalı feministlerle “ortak farklılıklarımızı” buluşturmak, çoğul ve çoklu mücadelelerimizi birbirine eklemlemek için bir vesile olarak görüyoruz.

Geçtiğimiz yılın sonbaharında, COVID-19 pandemisinin tetiklediği krizde Orta ve Doğu Avrupa deneyimlerinden yola çıkarak, toplumsal yeniden üretimi merkezine alan kadın, göçmen, işçi ve aktivist mücadeleleri bir araya getiren yeni bir ağ kuruldu: Ulusaşırı Hayati Otonom Mücadeleler Ağı (Essential Autonomous Struggles Transnational, kısaca E.A.S.T.). Orta ve Doğu Avrupa bölgesine ulusaşırı bir mücadele alanı olarak yaklaşan ve bu alanı hem coğrafi hem de jeopolitik açıdan genişletmeyi hedefleyen E.A.S.T., dijital ortamda ev sahipliği yaptığı seminerler ve forumlarla halihazırda var olan ama yerel ve ulusal sınırlar içine hapsolmuş, birbirinden haberdar olmayan, bölünmüş mücadeleler arasında köprüler kurmak için çalışıyor. E.A.S.T.’in gündeminde öncelikle sömürüye, erkek şiddetine ve kurumsallaşmış ırkçılığa karşı yeni mücadeleler ve grevler örgütlemek yer alıyor.

E.A.S.T. ağının düzenlediği toplantılara katılan bizler, bu yılın 8 Mart’ı için kaleme alınan, ilhamını son yıllarda yükselen kitlesel feminist eylem ve kampanyalardan alan, Orta ve Doğu Avrupa ve çevresinde örgütlenen feminist grev ve kadın grevi girişimlerini ortak gündemler ve eylemlilik biçimleri ekseninde birleştirmeyi amaçlayan Hayati Grev Manifestosu’nun kaleme alınmasına ve Türkçeye çevrilmesine katkıda bulunduk. Şimdiye kadar on dört dile çevrilen ve pek çok mecrada yayınlanan Hayati Grev Manifestosu’nun Türkçe çevirisini Çatlak Zemin çevresinin ve Türkiyeli feministlerin dikkatine sunmak isteriz.[i] İlgilenenler için 21 Şubat Pazar günü TSİ 19.00’ta kadın grevi/feminist greve yönelik ortak eylemlilikleri gündemine alan bir forumun gerçekleşeceğini de ekleyelim.[ii]

Şüphesiz ki, Orta ve Doğu Avrupalı feministlerin gündemleri, siyasi stratejileri ve örgütlenme biçimleri Türkiyeli feministlerinkinden farklılaşıyor. Tarihlerimiz, güncel bağlamlarımız, teorik-politik perspektiflerimiz birbirinden farklı. Türkiye’de feministlerin önceliği ister istemez hayatları yaşanılamaz kılan şiddet sarmalına dur demek olmuş durumda. Savaş ve militarizm, polis-devlet şiddeti, göç, neoliberal baskı ve sömürü mekanizmaları ve ekolojik yıkım, erkek şiddetini besliyor. Farklı şiddet türlerinin iç içe geçmişliği feminist tartışmalarda giderek daha fazla yer kaplıyor; heteropatriyarkaya karşı mücadeleyi ırkçılıkla, kapitalizmle ve emperyalizmle mücadeleden ayrıştırmak imkansızlaşıyor. Her ne kadar Orta ve Doğu (ve de Güney) Avrupa’da kadına yönelik erkek şiddetinin neden olduğu kadın cinayetleri verileri arasında farklılıklar olsa da, şiddeti her türlü boyutuyla ele aldığımızda, Avrupa’da da heteropatriyarkal düzen nezdinde neoliberal politikaların, kurumsal ırkçılığın ve iş gücü sömürüsünün iç içe geçmiş bir şekilde işleyişi kadına yönelik şiddetin temelini oluşturuyor.

Tam da bu yüzden, 8 Mart İçin Hayati Grev Manifestosu’nun gündeme getirdiği meselelerin pek çok açıdan, doğrudan ve/ya dolaylı olarak, Türkiyeli feministlere hitap ettiğini düşünüyoruz. Ayrıca, ulusaşırı bir bakış açısıyla, Türkiye sınırları içinde de feminist tarihlerin, deneyimlerin ve teorik-politik perspektiflerin aynı olmadığının altını çizmekte fayda var. Bu bakış açısının, 2017 yılından bu yana hem feminist politikada hem de genel olarak kadın hareketi içinde oldukça özgün ve değerli Kadınlar Birlikte Güçlü deneyiminde vücut bulduğunu söyleyebiliriz. Kadınlar Birlikte Güçlü’nün benimsediği “farklılıklarımızla bir arada olma” şiarının en önemli somut örneklerinden biri de elbette kadın hareketinin, feminist hareketin ve Kürt kadın özgürlük hareketinin gittikçe güçlenen, ortak mücadelesi. Kürt kadınların uzun yıllardır maruz kaldığı savaş ve çatışma ortamı iktidarların faşizan politikalarıyla dolayımlanarak Türkiye’deki bütün kadınların hayatına baskı ve kuşatma olarak geri dönerken, kadınların barış ısrarını birlikte sürdürmesine, erkek-devlet şiddetine karşı ortak eylemliliğe de alan açıyor. Örneğin, geçmişte benzeri olmayan bir şekilde, “Musa Orhan, Zaynal Abakarov tutuklansın”, “Gülistan Doku aransın” sesini her ilde ve birlikte yükseltiyoruz. Kürt kadınların kazanımları olan şiddetle mücadele mekanizmalarının berhava edilmesine, siyasetçilerin tutuklanmasına, Orta Doğu’da sınır ötesi kadın dayanışmasının devlet tarafından kırılmasına artık beraber karşı çıkıyoruz. Farklılıklarımızı mücadelede ortaklaştırarak, dayanışmayı büyütüyor, birlikte daha güçlü oluyoruz.

Hayati Grev Manifestosu’nun Türkçeye çevrilip yayınlanmasını, Orta ve Doğu Avrupalı feministlerle “ortak farklılıklarımızı” buluşturmak, çoğul ve çoklu mücadelelerimizi birbirine eklemlemek için bir vesile olarak görüyoruz. Örneğin, Türkiye’de devlet eliyle dayatılan, AKP iktidarını pekiştirmeye yarayan siyasi İslam anlayışına karşılık, bazı Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde Hıristiyan muhafazakârlığı besleyen bir İslam karşıtlığı yükselmekte. Her türlü, baskıcı, otoriter, faşizan hükümetler dini ve milliyetçiliği araçsallaştırarak yabancı karşıtlığını, ırkçılığı ve farklı olanı ötekileştirme mekanizmalarını güçlendiriyor. Türkiye tarihsel olarak göç veren bir ülke olmanın yanı sıra, sınırlarında yaşanan savaşlardan dolayı göç alan bir ülkeye dönüşmüşken, Orta ve Doğu Avrupa milyonları bulan sayıda işgücünü Batıdaki ülkelere kaybediyor. Bunun ve farklı tarihsel ve siyasi dinamiklerin etkisiyle, kadınların Türkiye’de ve Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde ücretli emek piyasasına katılım oranları farklılaşıyor. Ancak her iki bağlamda da giderek artan sayıda kadın, neoliberal ekonomi ve pandemi koşullarında esnek, düzensiz, güvencesiz işlerde çalışıyor. Toplumsal yeniden üretim tarihsel ve kültürel olarak kadınların “doğal” sorumluluklarıymış gibi dayatıldıkça kadınlar, ya ücretli emek piyasasının dışına itiliyor ya da bakım, sağlık, eğitim gibi sektörlerde hayati değer taşıyan emek gücünün cinsiyetçilik dolayımıyla değersizleştirilmesinden ötürü en düşük maaşlara mahkum ediliyorlar.

Türkiye ile Orta ve Doğu Avrupa arasında halihazırda var olan bir başka ortaklık ise aileci, erkeğin imtiyazlarını koruyan bakış açısı ve toplumsal cinsiyet karşıtı hareketler devlet politikalarına sirayet etmiş durumda. Hükümetler birbirlerinin söylemlerini ve stratejilerini kopyalayarak kadınlara, feministlere ve LGBTI+’lara marjinal, hain, terörist muamelesi yapıyor. Kadın cinayetleri ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, özellikle de İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması, her yerde feministlerin gündeminde önemli yer teşkil ediyor. Avrupa Birliği içinde ve Türkiye’de göç ve mobilite politikaları, göçmen ve mültecileri birer nesne olarak gören devletler arasındaki çıkar anlaşmaları çerçevesinde, birbirini giderek daha fazla bağlıyor. Türkiye’de son yıllarda özellikle eğitim, sanat, edebiyat ve eğlence sektörlerine damgasını vuran cinsel taciz ve tecavüzü ifşa süreçleri, Balkanlar’da da feminist politikaya yön vermeye başlıyor. İki bağlamda da kesişimsel bir feminizm anlayışı giderek yeşeriyor; “farklılıklar ile bir arada olma,” ulusal sınırların ötesine ve berisine geçen koalisyonlar kurma çabaları öne çıkıyor. Son olarak bir taraftan kadınların çocuk ve yaşlı bakımında üstlendiği sorumluluk ve ücretli emek piyasasındaki dezavantajlı konumları, diğer yandan sendikaların kadın işçileri örgütlemedeki yetersizlikleri ve isteksizlikleri, hem Türkiye’de hem de Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde emek hareketleri ve feminist hareketler arasında daha doğrudan ilişkiler ve işbirlikleri kurma ihtiyacı öne çıkıyor. Türkiye’deki Novamed, TEKEL ve Flormar direnişlerinin önemini bu doğrultuda vurgulamak isteriz.

Uzun lafın kısası, Türkiye ile Orta ve Doğu Avrupa feministleri arasındaki diyalog ve dayanışmanın, kapitalist ve ırkçı heteropatriyarka karşısında iki tarafı da güçlendireceğine inanıyoruz. Farklı coğrafyalardan, jeopolitik konumlardan feministlerle, mücadelelerimiz ne kadar farklı görünürse görünsün, her bağlamda heteropatriyarkal düzen ve erkek şiddeti, kapitalist sömürüyle, ırkçılıkla, kurumsal ayrımcılıkla iç içe geçerek kadınların, göçmenlerin, LGBTI+’ların hayatlarını kuşatıyor. Bizler ise birbirimizden öğrenmenin, ilk bakışta birbirinden ayrışan bağlamlarımızı ve deneyimlerimizi “ortak farklılıklar” ekseninde bir araya getirmenin mücadelelerimiz açısından “hayati” olduğunu savunuyoruz.

Şimdi sözü, Hayati Grev Manifestosu’na bırakalım.

Bizler tüm dünyayı pandemiden kurtarmak için hayati rol oynayan kadınlarız. Hayati işleri yapıyoruz, ancak kendimiz sefil koşullarda yaşıyoruz: Emeğimiz düşük ücretlendiriliyor, hak ettiği değeri görmüyor; haddinden fazla çalışıyoruz ya da işsiziz; fazlasıyla kalabalık yerleşimlerde yaşamaya, oturma izinlerimizi ve resmi belgelerimizi sürekli yenilemeye zorlanıyoruz. Evlerimizde ve işyerlerimizde eril şiddete karşı her gün mücadele veriyoruz. Bu şiddet ve sömürü koşullarından bıktık ve sessiz kalmayı reddediyoruz! Orta, Batı ve Doğu Avrupa’da mücadele eden kadınları, göçmenleri ve emekçileri bir araya getiren bir ağı hep birlikte örgütlemeye başladık: Ulusaşırı Hayati Otonom Mücadeleler (E.A.S.T.) ağı. 8 Mart’ta kapitalist, patriyarkal ve ırkçı şiddete karşı mücadele veren herkesi greve katılmaya çağırıyoruz!

8 Mart’ta üretimde ve yeniden üretimde emeğimizin sömürülmesine karşı grevdeyiz! Hemşireler, temizlik işçileri, öğretmenler, market işçileri, lojistik işçileri, mevsimlik işçiler, ücretli ve ücretsiz ev işi ve çocuk, hasta ve yaşlı bakımı emekçileri olarak bizler, hayati önem taşıyan emeğimizle toplumu ayakta tutuyoruz. Bilhassa okulların ve kreşlerin kapanmasıyla, ev işleri ve çocuk bakımı bizim omuzlarımızda. Pandemi sürecinde pek çoğumuz işimizi kaybettik, çünkü bakmaktan sorumlu olduğumuz çocuklarımız ve yapmamız gereken ev işleri vardı. Evlerde ve işyerlerinde yaptığımız iş hayati, ancak bu işlere düşük değer biçiliyor.

8 Mart’ta artan patriyarkal şiddete karşı grevdeyiz! Hükümetler pandemiyi patriyarkal şiddetin kıskaçlarını güçlendirmek için bir fırsat olarak kullanıyor: Polonya’da kürtaj hakkını daha da kısıtlama teşebbüsleriyle, Türkiye’de İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kalkışmasıyla; Macaristan’da trans haklarına yönelik kısıtlamalarla ve LGBTI+ karşıtı gündemlerle. “Evde kalıp güvende olmamız” söylenirken çoğumuzun bir evi bile yok. İstismarcı partnerlerle ve ailelerle yaşayan, izolasyonda iyice artan ev içi şiddetle mücadele eden pek çoğumuz için evler güvenli alan olmaktan uzak. Bizleri toplumun köleleri, evlerde ikincil, emek piyasasında sömürülen olma rolüne sıkıştırmaya yönelik açık bir saldırı var.

8 Mart’ta ırkçı ve sömürüye dayalı göç rejimlere karşı grevdeyiz! Pandemi süresince Doğu Avrupalı bakım işçileri ve mevsimlik işçilerin, hayati işleri yerine getirmek için Batı ülkelerine erişmesine “izin verildi”; ancak işçiler bunu koruma ya da sosyal güvence olmadan, kendilerini riske atarak yapmak zorunda kaldılar. Emeğimiz Batı’nın (sağlık) sistemini ayakta tutarken, Doğu’da aşırı çalıştırılan ve eksik donanımlı emekçilerin omuzlarında sağlık sistemleri çöküyor. Avrupa Birliği içinde ve dışında göçmen ve mülteciler, fazlasıyla kalabalık koğuşlarda, kamplarda yaşamaya terk ediliyor ve yerel topluluklara verilen parasal yardım hakkına asla erişemeden, güvenli olmayan işlerde çalışıyor. Avrupa’nın eşitsiz bölünmüş haritasında göçmenler, sömürünün en ağır bedelini ödedikleri gibi, pandeminin de en ağır bedelini ödüyorlar.

Sömürülmeyi ve ezilmeyi reddediyoruz! Geçmişteki ve süregelen mücadelelerden ilham alarak, Uluslararası Kadın Grevi’nin, Polonyalı kadınların grevinin ve Arjantin’de kürtaj hakkı için verilen feminist mücadelenin izlerini takip ediyoruz. Bulgaristan’da, Gürcistan’da, Avusturya’da, Romanya’da, Birleşik Krallık’ta, İspanya’da, İtalya’da, Almanya’da ve Fransa’daki hemşirelerin, doktorların, çocuk bakım emekçilerinin, lojistik işçilerinin, mevsimlik işçilerin protestolarını ve grevlerini örnek alıyoruz. Romanya’da eğitimde “toplumsal cinsiyet” tartışmalarını yasaklayan kanuna karşı verilen mücadeleden, göçmenlerin ulusaşırı hareketlerinden, Siyah yaşamlar için yapılan gösterilerden öğreniyoruz. Bu kolektif mücadele deneyimlerini ve statükoya meydan okumaları ileri taşıyarak, 8 Mart günü kadınları, emekçileri, göçmenleri, LGBTI+ları hayati grevimizde bize katılmaya çağırıyoruz. Grevimizle, mevcut tahakküm koşullarını parçalamaya ve yeniden inşa edeceğimiz hayatın öznesi olmaya kararlıyız! Grevimizle şu talepleri yükseltiyoruz:

Bütün biçimleriyle patriyarkal şiddetten kurtulmak! Kadına yönelik şiddeti münferit bir olay olarak değil, bizleri bakıcı rolüne sıkıştırmak isteyen bütün bir patriyarkal sistemin bir parçası olarak görüyoruz. Şiddet ve istismar yoluyla bize dayatılan hayati iş yükünü sırtlamayı reddediyoruz. Ultra-muhafazakâr hükümetlerin saldırılarına karşı çıkıyor, her ülkede güvenli, yasal ve ücretsiz kürtaj ve doğum kontrolü hakkı talep ediyoruz. LGBTI+ topluluklara yönelik siyasi ve hukuki saldırıların derhal son bulmasını talep ediyoruz.

Herkes için daha yüksek ücret! Ücretlere dair feminist mücadelemiz yalnızca cinsiyete dayalı ücret uçurumuna karşı mücadeleden ibaret değil; cinsiyetler ve etnisiteler, uluslar ve bölgeler arasında katman katman ücret hiyerarşileri yaratan ve bunları yeniden üreten kapitalist koşullara karşı. Zenginler pandemiyi daha fazla servet biriktirmek için bir fırsat olarak görürken, kemer sıkma yükünün altında bırakılan bizler olduk. Yeter! Yalnızca cinsiyetler arasında ücret eşitliği değil, bütün emekçiler için daha yüksek ücretler talep ediyoruz! Refahın hem ulusal hem ulusaşırı düzeyde yeniden dağıtılmasını talep ediyoruz! Gelin bizim olanı geri almaya başlayalım!

İyi finanse edilmiş ve kapsayıcı, ulusaşırı refah! Onyıllardır refah kesintilerinin mali yükünü kadınların ve göçmenlerin üzerine yüklemeye devam eden ekonomiyi yeniden yapılandırma planlarını reddediyoruz. Refah, yardımlar ve sosyal güvence için mücadeleler arasında ulusaşırı bağlantılar, ilişkiler kurmak istiyoruz. Refah koşulları ülkeden ülkeye farklılık gösterse de, her yerde cinsiyete ve ırka dayalı iş bölümüne ve farklı uluslardan kadınlar arasında hiyerarşiler yaratan ücret farklarına dayanıyor. Bu hiyerarşileri, global patriyarkal refah ekonomisine karşı ortak bir mücadeleye dönüştürmek istiyoruz!

Bütün göçmenlere, mültecilere ve sığınmacılara Avrupa’da koşulsuz oturma izni! Hükümetlerin ve patronların göçmenlere oturma izni alabilmek ya da yenileyebilmek için temin etmesi imkânsız olan ekonomik ve kurumsal şartlar dayatarak şantaj yapmasını reddediyoruz. Bu durum göçmenleri, özellikle de AB dışından gelenleri, kabul edilemez koşullarda çalışmaya zorluyor.

Herkes için daha iyi ve güvenli barınma! Pandemi 2020 Mart’ında başladığında hâlihazırda ciddi bir barınma krizinin içindeydik. Pandemi boyunca evlerimiz, irademizin ve rızamızın da ötesinde siyasallaştı! Herkes için yeterli, mali olarak erişilebilir, aşırı kalabalık ve güvencesiz koşullardan uzak barınma talep ediyoruz! Ev içi şiddete maruz kalanlara derhal yeni konut sağlanmasını talep ediyoruz!

Hayati grevimizle, hayatlarımızın ve mücadelelerimizin hayati olduğunu göstermek istiyoruz! Dolayısıyla güçlerimizi sınırların ötesinde birleştirmemiz gerekiyor. 8 Mart’ta herkesi hayati emeğin gücünü görünür kılmaya ve pandemi sonrası düzeni inşaya yönelik şartlarımızı öne sürmek için hayati emeği silah olarak kullanmaya çağırıyoruz!

Herkesi işyerlerinde veya işyeri dışında grevler, gösteriler, yürüyüşler, birliktelikler, sürpriz performanslar, sembolik eylemler örgütlemeye, renkli bandanalar takmaya, ses çıkarmaya çağırıyoruz. Kadın grevine destek vermeleri için sendikalar üzerinde baskı kuralım! Gelin, farklı mücadelelerimizi görünür kılma ve onları sınırlar ötesinde birleştirme yollarını hep birlikte hayal edelim!

Vizyonumuzu ve taleplerimizi paylaşan bütün kadınları, göçmenleri ve emekçileri, 21 Şubat 2021’de hayati grevimizin ufkunu derinleştireceğimiz halk meclisimize katılmaya çağırıyoruz!

Bu manifestoyla özdeşleşen herkesi imza vermeye ve daha fazla kadına, göçmene ve işçiye ulaşabilmesi için yaygınlaştırmaya ve kendi dillerine çevirmeye çağırıyoruz.

Emeğimiz hayati, yaşamlarımız hayati! Grevimiz hayati!

Manifestoyu imzalamak için: https://forms.gle/zpNnciKrGZikBHB79
Manifestoyu farklı dillerde görmek için: https://www.transnational-strike.info/2021/01/25/essential-strike-manifesto-for-the-8th-of-march/

Bizimle Facebook’ta veya e-mail yoluyla bağlantıya geçmek için: EAST – Essential Autonomous Struggles Transnational ve [email protected].

[i] Manifestonun Türkçe çevirisi daha önce Ulusaşırı Toplumsal Grev Platformu’nda (https://www.transnational-strike.info/2021/01/26/8-mart-icin-hayati-grev-manifestosu/) ve İmdat Freni’nde (http://imdatfreni.org/8-mart-icin-hayati-grev-manifestosu-e-a-s-t/) de yayınlandı.

[ii] Foruma katılmak için bkz. https://www.facebook.com/events/869569070534543.

Bir cevap yazın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.